Amaç sorunu çözmekse...
Dillerde, ama sadece dillerde pelesenk olan Kürt sorunu... Şimdi yine hararetle gündemde. Aslında kurulan deyimde de bir yanlışlık söz konusu. Kürtlük... Kürt olma... Bunlar sorun değil, olamazlar. Çünkü doğan her bir bireyin şu yeryüzünde herhangi bir ırka mensup olması kadar doğal bir şey olamaz. Kaçınılmaz olan da bu çünkü.
Kimin hangi ırktan, hangi coğrafyadan olacağı, kişinin kendi belirleyeceği bir husus değil, olamaz.
Gönderildiğimiz şu yerkürede herhangi bir şeyin sorun olması tamamen insanların kendi yaptıklarının sonucu olsa gerek.
Sorun olan her şey, onların kendi aralarında sorun yapmalarından kaynaklanıyor.
İnsanlar sorun yapınca, sorun oluyor. Onun için aslında biz bu “Kürt sorunu” diye tabir edilen insanlık vakıasına “insan sorunu” ,“insanlık sorunu” diyebiliriz.
Demokratların, liberallerin ve bilumum insan hakları savunucularının milyonların “Biz buyuz” demeleri karşısında acziyet içinde görünüyor olmaları, sorunu daha da içinden çıkılmaz kılmakla beraber, sorunun kimin sorunu olduğunu da ortaya koyuyordur.
En insancıl etiketlerle kendilerini tavsif edenlerin dahi bu meseleden söz edince “ama”lı ve “ancak”lı konuşmaları, sorunun insan kaynaklı olduğunun göstergesi.
Şu ana kadar surunu çözme ahdiyle öne çıkanların, sorunu çözmekten çok sorundan nasıl çıkarlanacakları üzerinden hareket ediyor olmaları, meseleyi daha da karmaşık hale getirmiştir. Sorun, insan sorunu, insanlık sorunu...
Bugünlerde yine insan kaynaklı o meşum sorunun çözülmesi gündemde, ancak yine diğer seferler gibi olacağı malum; çünkü ne Kürtlerin ekser oylarını alarak üzerine keyif çatanların ne de bu oyların etkisiyle/yardımıyla bugün tatilden tatile koşma imkanı bulanların sorunu çözme gibi bir dertleri yok. Niye mi? Atılıyormuş gibi gösterilmeye çalışılan ama hiç atılmayan adımlar konuşulduğu için.
Kendi çıkarlarını merkeze alanların bunun ötesinde bir çözüm arayışı içerisinde olmaları zaten düşünülemez.
Şu ana kadar ‘Nasıl nemalanabiliriz’ anlayışıyla meseleye yaklaşıldı. Bu yaklaşım tarzı da sorunu çözmüyor.
CHP’nin Kürt meselesine yaklaşım tarzı aslında tarihinden, geçmişinden bilinmez bir şey değil, ancak diyelim ki insanların değişmesiyle soruna yaklaşım tarzı da değişmiş olabilsin. Peki, o zaman CHP’nin elindeki imkan göz önünde bulundurulduğunda şu ana kadar 2015’te hazırladığı ‘22 Soru ve 22 Cevap’ başlıklı bir raporun ötesinde ne yaptı? diye sormak gerekmez mi?
Rapordaki CHP’nin, çözüm sürecine atfen ‘Kürt vatandaşların hakkının verilmesi ile örgütün silahsızlandırılması meselesinin birbirine karıştırılmaması gerektiği’ tespiti yerinde, ancak ana muhalefet partisinin yapacakları sadece bir rapor yayınlamak olmamalı.
Temmuz ayında CHP’nin Afyonkarahisar’da bir kampı olmuştu. Orada Kemal Kılıçdaroğlu gazetecilerin sorularını yanıtlarken, söz konusu raporu güncelleyeceklerini ifade etmişti. Şimdi de İSMEK gibi yerlerde dil kurslarını açabileceklerini söylüyorlar.
Bu konuda tutarlı ve istikrarlı bir çözüm sergilemek yerine, siyasi konjonktüre göre pozisyon belirlemek doğru değildir. Eğer durum böyle değilse, buyurun HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcımız M. Hüseyin Yılmaz Bey’in çağrısına cevap verilsin ve konu ciddi ciddi meclise taşınsın!
Selam ile...