• DOLAR 34.49
  • EURO 36.453
  • ALTIN 2956.093
  • ...

Yıllarca akan sular, önüne duvar örülmek suretiyle hapsedilmişti. Nehir yatakları yeteri kadar su almadığı için kurumaya yüz tutmuş, topraklar çoraklaşmış, ağaçlar bodur kalmış, çiçek çeşitleri azalmış ve doğallık yerini yapay bir dünyaya bırakmıştı.

Tabii doğal olan, bu durumu kabullenememiş yıllarca mücadele etmiş en nihayetinde az da olsa bir başarıya imza atmıştı.

Belki genel anlamda çok küçük bir kazanım olarak görülüyordu; ancak özelde müthiş bir kazanımdı.

Peki, ya sonrası…

Bu kazanımların korunması mı yoksa kazanımların katlanarak artması mı?

Doğal olan, bu konuda karar vermeli ve bütün zerreleriyle yeni sürece adapte olmalıydı; çünkü suyun önüne konulan, aslında olmayan; ama insan zihninde ‘’öğretilmiş çaresizlik’’ olarak da görülebilecek bu duvar miadını doldurmuş ve çatırdamaya başlamıştı.

Dolayısıyla su her an bu duvardan kurtulabilir ve kendine bir yol bulabilirdi.

Su kendi yolunu bulmadan, ona bir yol açmak ve doğal seyrinde akmasını sağlamak, “doğal olan”ın en temel göreviydi.

Peki ya bunun için ne yapılmalıydı?

Belki de algılar değişmeli, ne nehir yataklarının kuruması, ne çiçek ve böcek popülasyonunun azalması, ne de toprağın çoraklaşmasının suyun suçu değil; onu ‘’zihinsel duvarların’’ arkasına hapsedenlerin suçu olduğunun idrakine varılması, atılması gereken ilk adımdı.

Değişim önce zihinlerde, algılarda değişmeli ki, kucaklaşma olsun…

Yıllarca suya hasret, sulanmayı bekleyen toprakları sudan mahrum bırakan, duvarın arkasındaki su birikintisi olmayı reddeden ve toprakları bunların on binlercesinin kanıyla sulayan, onların fıtratlarıyla buluşmasına mani olmak için "coğrafyanın çiçeğine yabancı ve batıdan esen rüzgârla" onların geçmişleriyle bağlarını koparmak, kendi Dini, dili, kültürü ve değerlerine sırt çevirmeye çalışan, tabiri caizse onlara ‘’deli gömleği’ giydiren bu hastalıklı zihniyetin hastalığı kansere evrilmişti.

 Artık kaçınılmaz sona gelinmişti. Geriye bir tek şey kalmıştı. Duvarın yıkılmasını bekleyen suyla buluşmak…

Çatırdayan hiçbir duvar tamir etmek yoluyla ayakta duramaz. Ya kapakları açacak ya da yıkılıp biriktirdiği suyun sellerine kapılacak…

Siz ey yıllarca duvarın arkasındaki suyla buluşmaya hasret olan…

Duvar yıkıldı yıkılacak, yıllarca sayıca az olduğunuz halde nehirleri susuz bırakmadınız, ağaçların suya hasretini giderdiniz, şimdi duvarın arkasındaki kardeşlerinizin sizinle beraber bu coğrafyayı sulama ve asli değerlerine dönme zamanı geldi.

Şimdi kırgınlıkları bir kenara bırakmanın, küskünleri barıştırmanın, düşmanlıkları kardeşliğe çevirmenin tam zamanı…

Zaman kazanımları korumanın değil; artırmanın zamanı…