KISSADAN HİSSE…
Ahlakının, inancının güzelliği yüzüne yansımış herkesi kendine hayran bırakmıştı.
Bakan bir daha bakmak istiyor ve gözünü alamıyordu.
İliklere kadar işlemiş bir inanç, yüze ancak bu kadar güzel yansıyabilirdi.
Elbette yüzü çok güzeldi; ancak inancın güzelliği de yüze vurunca artık O, görülmese bile güzelliği bilinir olmuştu.
Kimden mi bahsediyoruz?
Tabi ki Hz. Yusuf aleyhisselam.
Her ne kadar dillere destan bir güzelliği olsa da ve insanlar onun güzelliğiyle onu tanısa da onun bu güzelliğini gölgede bırakan birden fazla yönü de vardı.
Ancak tarih onu ısrarla bize yüzünün güzelliğiyle tanıtmış belki de diğer yönlerini bilmemizi istememişti.
Nitekim yakın zamanda hayatı dizi olarak da çekilmiş ve onun güzelliğini gölgede bırakan yönlerine de atıfta bulunulmuştu.
O başına gelen her olayın Allah tarafından kendisine takdir edildiğini idrak etmiş ve mükemmel bir teslimiyet örneği sergilemişti.
Çocuk yaşta annesini kaybetmiş, gördüğü bir rüya neticesinde babası Hz. Yakup’un daha fazla ilgisine, sevgisine mazhar olmuştu.
Bu durum beraberinde kardeşlerinin Onu kıskanmasına ve Onu öldürme teşebbüsünde bulunmasına sebebiyet vermişti.
Yine Allah’ın iradesinin bir tecellisi olarak kardeşlerinden birinin buna mani olması, bir kuyuya atılması ve köle olarak satılması sonucunu doğurmuştu.
Köle olarak Mısır’ın ikinci adamına satılması, yıllarca sarayda kalmış olması, Mısır toplumu ve Mısır siyaseti hakkında bilgi sahibi olmasına da olanak sağlamıştı.
Kısacası toplumda olan bütün haksızlıkları iliklerine kadar hissetmişti.
Belki de artık kendisi için takdir edilen sona doğru aşması gereken tek bir eşik kalmıştı.
Zindan hayatı…
İffetsizliği reddettiği için yıllarca sürecek bir zindan hayatı…
(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum." Yusuf/33
Ancak bu iffet, inandığı değerleri korumak adına kölenin efendisine başkaldırışıydı…
Bu iffet, inancın ve iradenin bir başka adıydı…
Bu iffet, inancını korumak adına yıllarca zindanda kalmayı göze almanın bedeliydi…
Ve bu bedel “Kral dedi ki: “Onu bana getirin, Onu kendime özel danışman edineyim”, Onunla konuşunca, “Bugün sen katımızda yüksek yeri olan, güvenilir birisin” ( Yusuf-54) ayetinin kendisiydi…
Dinin izzetini, iffetini korumanın bedeli, elbette bir halkın kaderini tayin etmek olmalıydı.
O bir köşede unutulmayacak kadar özel…
O bir köşeye terk edilmeyecek kadar müstesna bir insandı…