DOĞRU NUMARA…
Bu hafta sizin için Hindistan’ın sinema sektörü Bollywood’da Müslüman oyuncu, yapımcı, yönetmen Amir Khan’ın ve onun IMDB’den 8,1 puan alıp haklı bir başarı yakalayan başyapıtı P.K (Peekay) adlı filmi üzerinden Hint toplumunu değerlendirelim…
Peekay: Hangi Tanrı'ya inanacağız?
Sürekli "Sadece bir Tanrı var " diyorsun. Bense hayır diyorum. İki Tanrı var. Biri bizi yaratan, biri de sizlerin yarattığınız.
Bizi yaratan hakkında bir şey bilmiyorum; ama sizin yarattığınız tıpkı sizin gibi. Küçük, yalancı, hastalıklı, boş vaatler veren, zenginlere öncelik tanıyan, fakirleri sırada bekleten, övgü aldığında mutlu olan, küçük şeylerle insanları korkutan...
Tapasvi: Bizim bu duruma öylece sessiz kalacağımızı mı sanıyorsun? Biz Tanrımızı koruyacağız evlat. Dediği esnada aklıma Kant’ın: ‘’Kendimiz için bir Tanrı yaratırız, üstelik de onu, bize nasıl en kolay yarar sağlayacağına inanıyorsak öyle yaratırız’’ sözü gelmiş ve sanki Kant, bu sözüyle Tapasvi’yi tarif etmiş gibiydi.
Öyle ya Tapasvi kimi kimden koruyacaktı. Mutlak yaratıcıyı, kendi yarattığı birinden mi koruyacaktı.
Yoksa kendi çıkarına hizmet etmek için yarattığı tanrısını mı?
Bu sorunun cevabını ilerleyen diyaloglarda Peekay’in, “Siz mi koruyacaksınız? Bu gezegen o kadar küçük ki. Dışarıda daha büyük milyonlarca gezegen var. Sizse bu küçük gezegende, bu küçük şehirde, bu küçük odada oturup, bütün evreni yaratan Tanrı'yı korumak mı istiyorsunuz? O'nun korumanıza ihtiyacı yok. O kendisini koruyabilir” Sözünden Tapasvi’nin kendi çıkarı için yarattığı tanrısını kastettiğini anlayabiliyoruz.
Film çok tanrılı Hint kültüründe dini istismar edenleri aşağılamadan, küçümsemeden, düşündürerek güldürerek eleştiriyor, izleyiciyi düşünceye sevk ediyor ve topluma bir bilinç aşılamayı hedefliyordu.
Toplumsal bir bilince dönüşen bu arayış birilerini fazlasıyla rahatsız etmeye başlamış, imkânları ve güçleri nispetinde yapabilecekleri her türlü fenalığı düşünmeye başlamışlardı.
Filmde hiçbir şekilde Hindistan ve Hint ırkına en ufak bir eleştiri getirilmemesi sadece çok tanrıcılık ve sınıfsal ayırıma yönelik eleştiri getirilmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir konuydu.
Kim bilir yüzlerce yıl yeraltı ve yerüstü kaynakları sömürülen bu ülkede, müdahale edilmeyen kast sistemi ve inançları, emperyalist güçlerin tam da istediği şeydi; çünkü binlerce tanrı binlerce grubun varlığı anlamına geliyordu ve bu durum siyasi otoritenin sağlanmasını güçleştiriyordu. Dolayısıyla sömürgeciler çekilseler bile geride istedikleri zaman kırabilecekleri binlerce fay hattı bırakıyorlardı.
Belki de bu sebeple özellikle tek ve mutlak kudret sahibi Allah c.c aranıyordu.
Belki de bu bilinçle Hint toplumunun kendine şu soruları sorması amaçlanıyordu.
Doğduğumuz andan itibaren duvarlarla mı örülmüştü dört bir yanımız?
Her şey hazırlanmış en ince detayına kadar düşünülmüş müydü?
Ne yiyeceğimizden ne içeceğimize ne giyeceğimizden nerede yatacağımıza kadar…
Hobilerimiz, fobilerimiz mi belirlenmişti?
Bizim kurmamız gereken hayaller bizim yerimize mi kurulmuştu?
İlerleyen yıllar için hangi meslekte çalışacağımızdan, hangi inanca mensup olmamıza karar mı verilmişti?
Dinsel ve sınıfsal ayrımımız yapılmış ve bizim hangisine mensup olacağımız mı belirlenmişti?
Bizden başkasının hayatını yaşamamız, onların bakış açısıyla hayatı yorumlamamız, inandıkları gibi inanmamız mı isteniyordu?
Kısacası bizden kendimiz değil de kendileri olmamız mı isteniyordu?
Neden başkasının tekrarı olmak zorundaydık ki…
Her şey bilinçaltımızda tabulaştırılmış mıydı? Bu tabulardan kurtulmaya korkar hale mi gelmiştik?
Belki de bu korkumuz yanlarında her an bizi cezalandırmaya hazır farklı farklı adlarda tanrılar bulundurdukları içindi…
Kısacası inanmış mıydık yoksa inandırılmış mı?
Peekay bu kadar karmaşanın içinde ne yapmamız gerektiğini şöyle özetliyordu:
“Doğru numara oldukça basit, bizi yaratan Tanrı'ya inanın, O'na güvenin. Kendi yarattığınız sahte Tanrıları ise yok edin” diyerek filmi bitiriyordu.
Film bittikten sonra aklıma Eric From’un şu sözü gelmişti: “Tarihin büyük bir bölümünde bir azınlık çoğunluğa hükmetmiştir. Bu hâkimiyeti gerekli kılan hayatın güzelliklerinin sadece azınlığa yetecek kadar olup, çoğunluğa kırıntıların kalmasıdır. Eğer bu azınlık güzelliklerin tadını çıkarmak ve bunun da ötesinde çoğunluğun kendisine hizmet etmesini, kendisi için çalışmasını istemişse gerekli şart şuydu: Çoğunluk (azınlığa) boyun eğmeyi öğrenmeliydi.’’
Aslında filme dair yazılacak çok şey var; ancak bu hafta da sözlerin en güzeliyle sizlere veda edelim.
Yüce yaratıcı Enam Suresi 159. Ayette şöyle buyuruyor: “Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.”