Medeniyetimizin İzinde -3-
Abbasiler…
11 milyon kilometre karelik yüzölçümü ile dünya tarihinin en büyük imparatorluklarından birisi…
Bağdat; Hilafetin merkezi, ilmin başkenti.
Bin bir gece masallarının ilham kaynağı…
Mustafa Demirci: “İslam; Mekke’de indi, Medine’de siyasi bir düzen aldı, Basra ve Küfe’de fetihleri yaptı, Bağdat’ta ise bir medeniyete dönüştü” diyerek bizlere, o dönem için Bağdat’ın ne denli büyük bir misyon yüklendiğini özetlemiştir.
Şüphesiz bu medeniyetin inşası ve gelişmesinde başta 5. Abbasi halifesi Harun Reşit ve diğer halifelerin katkıları yadsınamaz bir gerçekliktir.
Harun Reşit, Beytül Hikmeyi kurmuş, sonra gelen halifeler bu kurumu geliştirmiş ve dünya için artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir döneme girilmişti. Öyle ki nerde bir kitap olduğu duyulsa elçiler gönderilir ve ağırlığınca altın karşılığında o kitap satın alınırdı.
Fethettikleri yerlerde kapalı mahzenlerde çürümeye terk edilmiş kitapları bulup, Beytül Hikme’ye çeviri için göndermeleri; sanki seferlere kitaplar için gidildiğini düşündürüyor bizlere…
Büyük İslam âlimi ve tarihçisi Muhammed bin Cerîr Taberî: “Harun Reşit ve Me’mun, eski Yunan ve İran felsefesi ile meşgul olup bu konuda yazılmış eserleri incelemeye aldıkları bir sırada, Batı’daki çağdaşları, Şarlman ve etrafındaki asilzadeler, ancak kendi adlarını yazabilme hususunu, birbirleri arasında eğlence ve alay konusu ediniyorlardı.” diyerek Doğu ve Batı arasındaki uçurumun derinliğini bize göstermiştir.
İslam medeniyetine altın çağını yaşatan bu dönem ve sonraki dönemlerde sayısız bilgin yetişiyor, günümüz teknolojik gelişmelerin temeli atılıyordu.
Cabir Bin Hayyam; kimya bilimini kuruyor, genetik biliminden haber veriyor ve atomun parçalanabileceğini söylüyordu.
Kilisenin “Dünyevi ilaçlara, ot ve köklere inanmak, Allah'a karşı bir güvensizliği ifade eder.” dediği dönemlerde; Biruni, bitkiler üzerinde çalışmalar yapıyor hangi bitkinin hangi hastalığa iyi geldiğini pratiğiyle ortaya koyuyor ve dünyanın ilk eczacılık kitabını neşrediyordu.
Galileo Galilei dünyanın güneş etrafında döndüğünü söylediği için Roma engizisyon mahkemesinde yargılanıyor ve ömür boyu ev hapsine alınıyordu. Bu görüşünden dolayı ölürken bile dinsiz olduğu gerekçesiyle Hristiyan mezarlığına gömülmesine izin verilmezken, Galileo’dan 500 sene önce yine Biruni güneş merkezli bir sisteminin varlığından söz ediyordu.
O dönemlerde baş gösteren salgın hastalıkların nedeni olarak Kilise tarafından çoğu kadın olan cadı dedikleri insanlar öldürülüyor ve aynı zamanda öç alma olasılıkları göz önünde bulundurularak çocukları da anne veya babalarıyla birlikte vahşice öldürülüyordu. Hemen hemen aynı tarihlerde Müslüman bir bilim kadını ve mucit olan Meryem El-İcliyye mevcut Usturlaplara yeni özellikler katarak, gök cisimlerinin yüksekliğini ölçmeyi başarıyordu.
Ve daha nice bilgin…
Gördükleri bu manzaralar karşısında dehşete kapılan Avrupalı bilginler gerek Endülüs’ten gerek Kuzey Afrika’ya yaptıkları seyahatlerde gerekse Haçlı seferleri yolu ile Müslüman bilginlere ait eserleri çalıp tercüme ediyorlardı. Çaldıkları bu bilgi ve icatları, kendilerinin ortaya koydukları bilgi ve icatlarmış gibi ilan ediyorlardı.
Öyle ki Raymondus Lullus adlı rahibin yazdığı 70 eserin sonradan Arapçadan çevrildiği tespit edilmişti. Bunun gibi sayısız örnek…
Bu kültür ve bilim hırsızlığını 60 yıllık araştırması neticesinde delilleriyle ortaya koyan Prof. Dr. Fuat Sezgin: “Avrupa medeniyeti, İslam medeniyetinin bir çocuğudur.” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyordu.
“Benim mensup olduğum bir ilim, kültür ve medeniyet dünyası var, bizler köksüz ve sahipsiz değiliz. Çok derinlere inen sağlam bir medeniyete beşiklik etmişiz. Fakat yüzyıllardır bu medeniyetin görmezden gelindiğini, hakkının yenildiğini, aşağılandığını, bütün yaptıklarının da elinden alındığını ve ona zulmedildiğini gördüm. İslam medeniyetinin, bu göz kamaştıran birikimini ve dünya bilimine yaptığı büyük katkıları, bunun farkında olmayan dünyaya tanıtmayı gaye edindim. Bu gayretimin bir kısmı, sadece bilim dünyasına hizmet için, ancak diğer çok mühim bir amacı da, koskoca bir İslam âleminin yitirmiş olduğu kendine hürmeti, güveni ve insanlık tarihindeki yerini hatırlatarak, kaybettiklerini iade etmektir.”
Devamı haftaya…