Uluslararası Veri Merkezleri Kurumu’nun (IDCA) 2025 raporu hızla değişen gerçeğe dair derin ve aynı zamanda kaygı verici bir bakış sunuyor. Algoritmalar artık sahnenin arka planında değil; yatırımları yönlendiriyor, iş tanımlarını yeniden yazıyor ve yaklaşan ekonomik düzenin kurallarını belirliyor. Büyük şirketler üretken yapay zekâ ve ajan yapay zekâ üzerinde yarışırken, insanlık veri işleme ve karar verme hızının saliselerle ölçüldüğü yeni bir döneme giriyor.

Ekonomik tarihin bu kritik kavşağında, artık verimlilik ve büyüme yalnızca iş gücü ya da sermaye ile değil; derin öğrenme modelleri, sinir ağları ve yüksek hızlı veri bulutlarıyla sağlanıyor. Yapay zekâ basitçe ifade etmek gerekirse artık bir teknoloji değil, bir ekonomi.

Dördüncü Sanayi Devrimi artık sadece konferans ve forumlarda kullanılan akademik bir terim değil; yapay zekâ teknolojisinin itici gücüyle somut bir gerçekliğe dönüşmüş durumda. IDCA’nın 2025 Küresel Raporu, yapay zekânın dijital ekonominin temel motoru olduğu ve şirketler ile ülkeler arasında bu teknolojinin anahtarlarını ele geçirme yarışı yaşandığı bir gelecek tablosu çiziyor.

Küresel şirketler artık yapay zekâyı teknik bir lüks ya da ek bir seçenek olarak değil, stratejik bir öncelik olarak görüyor. Dünyadaki şirketlerin %87’si yapay zekâyı dijital yapılarının temel taşı olarak kabul ederken, %76’sı günlük operasyonlarında aktif olarak kullanıyor. En dikkat çekici veri ise üretken yapay zekânın — metin, görsel ve müzik içeriği üretebilen sistemlerin — kurumların yaklaşık %70’inde operasyonel süreçlerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olması.

Bu dönüşüm sadece sembolik değil, devasa ekonomik büyüklüklere de yansıyor. Küresel dijital ekonominin hacmi şu anda yaklaşık 16 trilyon dolara ulaşmış durumda ve yapay zekâ piyasasının 2030 yılına kadar 1 trilyon doları aşması bekleniyor. Bu rakamlar, yapay zekânın artık bir altyapı unsuru haline geldiğinin açık bir göstergesi.

Ancak bu geleceğe ulaşmanın ciddi maliyetleri de var. Özellikle üretken yapay zekâ modelleri devasa işlem gücü talep ediyor. Örneğin ChatGPT gibi sistemleri çalıştırmak petaFLOP seviyelerinde hesaplama gücü gerektirirken, modellerin eğitimi için exaFLOP ölçeğinde kaynaklar gerekiyor. Bu dev veri merkezlerinin kurulumu megawatt başına 7 ila 12 milyon dolar arasında değişiyor ve yıllık işletme maliyetleri megawatt başına 2 milyon dolara ulaşabiliyor. Bu da dijital altyapıya sahip olmayanların gelecekte söz sahibi olamayacağı anlamına geliyor.

Diğer yandan Nvidia, yapay zekâ hızlandırıcıları alanında adeta tekel konumuna yükseldi; GPU pazarında %90’dan fazla paya sahip. Rakipleri AMD ve Intel’in payları sırasıyla %6 ve %2 seviyelerinde kalıyor.

Üretken yapay zekâ ile birlikte ajan yapay zekâ (Agentic AI) kavramı da yükselişte. Bu sistemler, insan müdahalesi olmadan karar verip görevleri proaktif şekilde yerine getirebiliyor. Rapora göre büyük şirketlerin yaklaşık yarısı şimdiden bu sistemleri belirli işlevlerde kullanmaya başladı. Bu da rutin insan denetimine olan ihtiyacın hızla azalacağı bir teknolojik döneme girildiğini gösteriyor.

Yapay zekânın fiziksel yansıması ise insansı robotlar sayesinde somutlaşıyor. Şu anda bu pazarın büyüklüğü 3,9 milyar dolar seviyesinde ve 2030 yılına kadar 17 milyar doları aşması bekleniyor. Her insansı robot ayda 5 ila 8 terabayt arasında veri üretiyor; bu da insan davranışı analizi ve akıllı etkileşim alanında yeni kapılar açıyor.

Daha uzun vadede yapay zekâ ile kuantum bilişim arasında bir ittifak ufukta beliriyor. Henüz teorik düzeyde olan bu entegrasyonun 2035 yılına kadar etkin sistemler ortaya çıkarabileceği düşünülüyor. Böyle bir gelişme, model eğitim süreçlerini olağanüstü hızlandırabilir ve tıp, enerji, iklim gibi karmaşık simülasyon alanlarında çığır açabilir.

Ancak tüm bu gelişmelerin yanında dijital egemenlik kavramı da önem kazanıyor. Bir ülkenin kendi verilerini, modellerini ve veri merkezlerini geliştirme ve işletme kapasitesi, artık sınır güvenliği kadar önemli bir bağımsızlık göstergesi sayılıyor. Etik açıdan ise adaletli, şeffaf ve önyargısız yapay zekâ kullanımı için devletler ve şirketler üzerinde baskılar artıyor.

Sonuç olarak IDCA raporu, yalnızca sayısal göstergeleri değil, yeni bir çağın başladığını duyuruyor: Algoritmalar ekonomiyi yeniden şekillendiriyor, çalışma ilişkilerini değiştiriyor ve güç sınırlarını yeniden çiziyor. Artık asıl soru: Yapay zekâyı kullanacak mıyız? değil, kim kontrol edecek ve nasıl?

Muhabir: Huseyin Gizli