Son dönemde gündeme gelen ve birçok medya organında yer bulan yeni trafik cezaları listesi, kamuoyunda büyük tepkiyle karşılandı. Kamuoyunun tepkileri devlet ve hükümet tarafından her zaman dikkate alınmalıdır. Zira çoğunluğun tepkisi genellikle ortak aklın şaşmaz doğruluğunu yansıtır. Vatandaş kendi can güvenliğini önceleyen kurallar için tepki göstermez elbette. Toplum içinde tek tük yanlış fikirler beyan edenler olsa da tepki genelleşip yaygınlaştıkça isabetlilik oranı da o ölçüde yükselmektedir. Pek vatandaş neye isyan ediyor…

Son tasarıda kimi cezalar neredeyse asgari ücretin beş katına denk düşüyor. Kırmızı ışıkta geçmenin cezası 5.000 liraya, tekrarı durumunda 80 bin lira gibi absürt düzeylere çıkarılıyor. Telefon ile konuşmanın cezası 2.500 TL ile 20 bin TL arasında gidip geliyor. Kimi cezalarda 150 bin hatta 180 bin TL gibi rakamlar telaffuz ediliyor. Elbette trafik ihlalleri hoş görülemez, ancak mesele şu: Bu cezalar gerçekten caydırıcılığı mı hedefliyor, yoksa devlet için yeni bir gelir kapısı mı?

Unutulmaması gereken bir gerçek var: Türkiye’de milyonlarca insan asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Birçok aile, temel ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanırken, bu düzeyde ağırlaştırılmış cezaları ödeyebilecek güce sahip değil. Hatalı park ya da küçük bir ihmal sonucu kesilen cezalar, dar gelirli vatandaş için adeta bir kabusa dönüşüyor. Oysa trafik ihlallerinin temelinde yalnızca bilinçsizlik değil, altyapı eksiklikleri, trafik eğitiminin yetersizliği ve hatta bazen zaruri geçim telaşı da yatıyor.

Devletin gerçekten trafik güvenliğini sağlamak gibi bir derdi olsaydı, önce bu nedenleri ortadan kaldıracak adımlar atardı. Örneğin park yeri sorununu çözerdi. Ya da akıllı kavşaklar kurarak kırmızı ışıkta geçme sorununu en aza indirecek projeler başlatırdı. Trafik ışıkları ve levhalar birçok şehirde yetersizdir ya da kafa karıştırıcı şekilde yerleştirilmiştir. Bu karmaşa, bilinçli ihlaller kadar "yanlışlıkla" yapılan ihlallere de yol açmaktadır. Bunlar neden bir düzene konulmamaktadır. Ülkemizde şerit çizgileri silinmiş birçok yol bulunmaktadır. Birçok kavşakta akıl almaz trafik karmaşaları yaşanmaktadır ve ne belediyeler ne de bakanlıklar bu karmaşayı çözmek için adım atma eğilimi göstermemektedir.

Tabi ki bu önlemleri hayata geçirmek devlete para kazandırmaz aksine hazineye yük bindirir. Hazineden pay ayırmaya ne gerek var ki, faturayı vatandaşa kes, hem para harcama, hem de hazineye ek gelirin yolunu aç. Cari açığı yol paraları ve cezalarla kapat, vatandaşı hiç alakadar etmeyen projeleri fonlamak için ek kaynaklar oluştur. Oh be ne güzel dünya…

Ehliyet alma sürecinde verilen trafik eğitimi hem yetersiz hem de yüzeyseldir. Trafik kurallarını içselleştirecek pedagojik bir eğitim sistemi neden hâlâ kurulmamıştır? Bütçesi mi oluşturulamıyor.

Toplu taşıma yeterince yaygın olmadığı için, insanlar özel araçlarıyla yoğun trafikte ilerlemek zorunda kalıyorlar. Trafik yoğunluğuna çözüm üretmek yerine bireyleri hataya daha açık hâle getiren bir sistem içinde, sadece cezalarla düzen sağlanamaz.

Trafik denetimleri, belirli saat ve bölgelerde yoğunlaştırılarak adeta “ceza avcılığı”na dönüşüyor. Bu, güvenliği sağlamaktan çok, gelir elde etmeye yönelik bir uygulama izlenimi oluşturuyor. 10 polis görevlendirip bir gecede 100 polisin maaşını çıkarmak vatandaşın adalet duygusunu zedelemiyor mu?

Bu koşullar altında cezaların artırılması, vatandaşın bilinçlenmesine değil, devlete olan güveninin sarsılmasına neden oluyor. Adalet duygusunun zedelendiği yerde ise kurallara uyum değil, kurallardan kaçış başlar. İnsanlar artık cezadan korunmak için değil, “yakalanmamak” için araç kullanmaya başlar ki bu, güvenli trafik ortamının tamamen ortadan kalkması demektir.

Devletin temel görevi, cezayla korkutmak değil, eğitimle bilinçlendirmektir. Vatandaşına tuzak kurmak yerine, ona destek olmalı, rehberlik etmelidir. Eğer cezalar kaçınılmazsa, en azından gelir seviyesine göre kademelendirilmiş bir sistem oluşturulmalıdır. İsveç ve Almanya gibi ülkelerde olduğu gibi, gelir düzeyiyle orantılı cezalar hem adalet duygusunu hem de caydırıcılığı beraberinde getirir.

Sonuç olarak trafik cezalarının bu denli ağırlaştırılması, amacından sapmış bir uygulama izlenimi veriyor. Güvenli bir trafik ortamı elbette hepimizin hakkı. Bu hakkın sağlanması için müeyyideler de elbette ki gereklidir, ancak devletin diğer tüm görevlerini ihmal ederek sadece cezaları ağırlaştırarak bunu temin etmesi mümkün değildir; Güvenli trafik ancak, adil, makul, insani ve uzun vadeli çözümlerle mümkündür.

Bu toplumun içinden çıkan devlet bürokrasisi, toplumun can güvenliğini ve eğitimini öncelemediği sürece, cezalarla halkı yönetmeye çalışmamız abesle iştigal olacaktır.

Mesut TUNCE

Muhabir: Mehmet Aydın