Avrupa Psikiyatri ve Klinik Nörobilim Arşivi’nde yayımlanan yeni bir çalışma, kronik şiddet eğilimiyle yakından ilişkili olan psikopati durumuna dair yapısal beyin farklılıkları hakkında önemli bilgiler sunuyor.
Almanya’dan Forschungszentrum Jülich, RWTH Aachen Üniversitesi, Heinrich-Heine-Düsseldorf Üniversitesi, Georg August Üniversitesi ve ABD’den Pennsylvania Üniversitesi’nden bilim insanları, gelişmiş beyin görüntüleme teknikleriyle Julich-Beyin Atlası’nı birleştirerek psikopatik özellikler taşıyan bireylerde belirgin yapısal değişiklikler gösteren sinir ağlarını tespit etti. Julich-Beyin Atlası, EBRAINS Araştırma Altyapısı aracılığıyla açık erişimlidir.
Araştırmacılar, psikopati tanısı konmuş 39 yetişkin erkeğin yapısal MRI taramalarını analiz ederek bunları benzer özelliklere sahip kontrol grubuyla karşılaştırdı. Psikopatik eğilimler, yaygın olarak kabul gören Psikopati Kontrol Listesi (PCL-R) ile ölçüldü. Bu ölçek, iki ana faktörü ayırır: kişilerarası-duygusal özellikler (faktör 1) ve yaşam tarzı-antisosyal davranış (faktör 2). Bulgular, antisosyal eğilimleri yansıtan faktör 2 puanları yüksek olan bireylerde çeşitli beyin bölgelerinde hacim azalması olduğunu gösterdi. Etkilenen alanlar arasında bazal gangliyon, talamus, bazal ön beyin gibi derin beyin yapıları ile beyin sapı (pons), beyincik ve orbitofrontal ile insüler korteks gibi kortikal bölgeler yer aldı. Bu bölgeler duygusal düzenleme, karar verme, dürtü kontrolü ve sosyal davranış gibi işlevlerle ilişkilidir.

Buna karşılık, patolojik yalan söyleme ve empati eksikliği gibi faktör 1 özellikleriyle olan ilişkiler daha zayıf ve değişkendi. Orbitofrontal, dorsolateral frontal ve sol hipokampal alanlarda bazı hacim farklılıkları gözlemlense de, bu örüntüler bireyler arasında tutarlılık göstermedi.
Grup karşılaştırmalarında, psikopati grubunda toplam beyin hacminde anlamlı bir azalma belirlendi. En dikkat çekici fark, hafıza ile ilişkili hipokampusun bir bölümü olan sağ subikulumda görüldü.
Araştırma ekibi, bulguların antisosyal davranış ile yaygın beyin bölgelerinde görülen hacim azalmaları arasında güçlü bir nörobiyolojik bağlantıya işaret ettiğini vurguluyor.





