Güney Gazze’de bir bahçede, 65 yaşındaki Filistinli kadın, kocası için mezarı kendi elleriyle kazdı.

Kefen bulunmadığı için, kocasının cesedini bir pencere perdesine sardı ve tek başına toprağa verdi.

70 yaşındaki İbrahim Qishta, bu yılın başlarında Refah’a yönelik israil askeri harekâtı sırasında boynuna isabet eden şarapnel parçası nedeniyle şehit olmuştu.

İki ay boyunca, çift Khirbet el-Adas'taki evlerinde mahsur kaldı; şehir havadan bombardıman altındayken, azalan yiyeceklerle hayatta kalmaya çalıştılar.

Komşular kaçarken, İbrahim evini terk etmeyi reddetti. Eşi Aziza da onu geride bırakmayı kabul etmedi.

Mart ayında İsrail ordusu Refah’a tekrar girdiğinde ve tam kuşatma başlattığında Aziza’nın tüm çocukları bölgeden kaçtı. Ancak İbrahim kalmayı seçti.

Azize MEE’ye yaşadıklarını anlattı:

“Gözleri görmüyordu, kendi başına hareket edemiyordu. Bana, ‘Evi terk etmiyorum, sen de benimle kalacaksın’ dedi.”
“Elbette. 50 yıllık beraberliğimizden sonra seni yalnız bırakmam. Asla.” yanıtını aldı.

İki ay boyunca evde kaldılar.

Yürümek imkânsız, malzeme yok. Hazır konserveler, bakliyat, erişte, reçel ve makarnayla hayatta kaldılar. Su bulabildiklerinde, yakındaki bir binadan taşıdılar.

“Gece gündüz doğudan, kuzeyden, batıdan bombardıman altındaydık,” dedi.
“En kötüsü batıdan geliyordu.”

İsrail jetleri, tankları, silah sesleri her yandaydı.

Oğlunun yan evinin bombalanmasına rağmen yerlerinden kıpırdamadılar.

“Eşim kalmakta ısrar etti, ben de onunla kaldım.”

Yakındaki kuzenlerinin evi de bombalandı ve çöktü. “10’dan fazlası hâlâ enkaz altında.”

“Yardım edecek kimsem yoktu”
Bir gün, büyük bir patlama evin demir kapısına isabet etti.

“Tozla doldu ev. Ortalık açıldığında evin yerle bir olduğunu gördüm,” dedi Aziza.
Sadece bir oda ve banyo sağlam kalmıştı.

O anda, kocasının boynundan kan aktığını fark etti. Hemen yanına koşup yarasını temizledi, yüzünü yıkadı, antiseptik sürdü ve sardı.

Ağır olmasına rağmen kocasını sırtına aldı.
“Kimsem yoktu. Ağır ağır yürüdük, sık sık durup dinlenirdik.”

Beş saat boyunca İbrahim kan kaybetti.
“Yapayalnızdık. Ne ses ne ışık.”

Son Saatler
Azize, onu kuzeninin evine ulaştırmayı başardı.
“Yiyecek getireyim dedim ama reddetti.”

Sadece bir kaşık bal aldı, sonra su istedi.
“Başımın üzerine biraz su dök,” dedi.

“Asker yoktu. Gelip bombalayıp gidiyorlar.”

Tek Başına Defin
Bahçede küçük bir çukur buldu. Kefen yerine pencere perdesiyle sardı. Cesedi plastik torbaya koyup nazikçe yuvarlayarak gömmeye çalıştı.

“İki saat sürdü. Ama Allah bana güç verdi.”

Önce çinkoyla, sonra tahta, en son toprakla örttü.
“Ayet-el Kürsi ve Yasin Suresi’ni okudum ve sessizce ağladım.”

İbrahim 10 Mayıs’ta hayatını kaybetmişti. Azize, 24 Mayıs’a kadar – su ve yiyecek tamamen tükenene kadar – evde yalnız kaldı.

Ertesi gün, mezarın bombalanmış olabileceğinden şüphelendi.
“İHA vızıltıları ve silah sesleri duydum.”
Kontrol etmeye gitti: “Çinko delik deşikti, başı dışarıdaydı.”

“Kalbim parçalandı. Kafasını aldım, bir somun ekmek kadar hafifti. Yeniden gömdüm, biraz daha derin kazdım, yeni çinko ve tahta koydum. Korkmadım, sadece acı ve sabır vardı.”

Askerlerle Karşılaşma
Sonunda çıkmaya ve israil askerleriyle yüzleşmeye karar verdi. Beyaz bez bağlı bir sopa ve iki küçük çantayla kontrol noktasına yürüdü.

“Durmamı söylediler, sızdıran bir su şişesi attılar. Bir tank gelip bir tane daha attı.”

Çantalarını boşaltmasını istediler. İçinde ilaç ve kıyafet vardı.

“Fotoğrafını çekeceğiz,” dediler. Başörtüsünü çıkarmasını istediler.

“Reddettim. Bağırdılar, yirmi kadar asker silah doğrulttu: ‘Çıkarmazsan seni öldürürüz.’ Çıkarmak zorunda kaldım, kırılarak.”

Muhabir: Hamza Durmaz