Temmuz ayındayız ve bir yandan soykırımların yaşandığı Srebrenitsa anılıyor, öte yandan 15 Temmuz darbe girişiminde vahşice katledilenler ve sergilenen direniş yâd ediliyor.
Ayrıca 10 Muharrem Aşura günü ve Kerbela kıyamı da dün, yani 16 Temmuz'da idrak edildi. Kerbela'da da hem bir katliam yaşandı, hem de İmam Hüseyin (Radiyallahu anh) tarafından tarihe nakşedilen bir direniş destanı yazıldı.
Diğer taraftan 7 Ekim Aksa Tufanı ile birlikte Gazze'de devam eden bir kıyıma ve insanlık tarihine altın harflerle yazılacak bir mücadele ile İslam'ın cihad ahlâkının muazzam örnekliğine şahitlik etmekteyiz.
Yaşanan her olay, insanoğluna farklı dersler ve ibretler sunmaktadır. Ancak asıl alınması gereken dersleri ihmal ederek, vitrine daha tali dersleri koymak, olaylardan hakkıyla istifadeye engel olacaktır.
Tarih boyunca mazlumlara yaşatılan nice acılar olmuştur ve bu acıyı yaşatan zalimlerin gerçek yüzlerinin anlaşılması için farkındalık oluşturmak önemlidir. Ancak Kur'an-ı Kerim ve Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem)’in örnekliği ile onların izinden gidenlere müracaat edildiğinde, olayların acı veren yönünden ziyade, direniş ve mücadele yönüne daha fazla vurgu yapıldığı görülmektedir.
Örneğin; Kur'an'da Halilullah olan Hz. İbrahim'in, kavmine ve Nemrud'a karşı direnişi detaylı bir şekilde anlatılırken, vahşice ateşe atılma hikâyesine kısaca değinilmektedir.
Yine Buruc suresinde Ashab-ı Uhdud ve zalimlerin karakterleri ortaya konulur ama mazlumların çok acı hikayesine dair detay yoktur. Benzer şekilde Ashab-ı Kehf'in yaşadıkları acı olaylardan ziyade, direniş ehli birkaç imanlı gencin mücadelesine vurgu vardır.
Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem)’in mücadelesinde de çok acı olayların yaşandığı tarihi kayıtlarda mevcuttur. Örneğin O'nu fazlasıyla hüzne boğan Hz. Hamza ve Cafer-i Tayyar'ın şehadetleri yaşanırken Kutlu Nebi'nin acısı kayıtlara geçse de bu şahsiyetlerin kahramanlıklarına vurgu daha fazladır.
Ashab-ı Suffa'dan yetmişi aşkın sahabinin haince şehid edildiği Bir-i Maune ve Reci olayları da Allah Resulü'nü o kadar hüzne boğmuştur ki, bir ay boyunca namazda Kunut duası ile zalimlere beddua etmiştir. Ancak bu acı olaylar da süreklilik arz eden bir hüzün haline dönüşmemiştir.
Kutlu Resul’ün halifelerinden Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin (radiyallahu anhum) şehadetleri de ümmet için oldukça acı olsa da, onların ardından ümmetin miras olarak asıl devraldığı; adalet, ilim, cesaret, hilm, haya ve takvaları olmuştur.
Tarihte Kudüs’ün Haçlılar tarafından işgali sırasında katledilen 70 bin masumun akıtılan kanlarının Kudüs sokaklarındaki tasvirleri de, Müslüman tarihçilerden ziyade Batılı yazarlar tarafından kaydedilmiştir.
Kısacası, Müslümanların bakışı daima direniş ve mücadele odaklı olmuştur. Yüreklerde acılar da yaşansa, hüzünler de olsa, bu durum odak noktasında olmamıştır.
Ama bu, olayların unutulması anlamına da gelmiyor. Sadece ümmetin maslahatı adına gerekli olduğu kadarıyla gündem yapılması ve esas derslerin alınması ile alakalıdır. Bilge Lider Aliya’nın da dediği gibi; “geçmişi unutmayın, ama onunla da yaşamayın.”
Son olarak, Hamas lider ve sözcülerinden, Türkiye’de Gazze için sıklıkla dile getirilen “Çağın Kerbelası” ifadesine şahit olmamak dikkat çekicidir. Hem vurgu hem de paylaşılan görüntüler, genellikle işgalcilere vurulan darbelerle alakalıdır. Sadece Yahya Sinvar’ın “Başladığımız yolda ilerlemek zorundayız, yoksa durum yeni bir Kerbela'ya dönüşür” mesajı vardır ki, buradaki esas vurgu mevcut halin değil, mücadelede geri kalmanın Kerbela’ya yol açacağı vurgusudur.
Acaba aramızda bakış ve anlayış farkı yok mudur?