Bayram, hüzün ve kederin unutulduğu, kalplere dolan neşenin yüzlere yansıdığı zamanların adıdır. Bayram, harcanan emeklerin meyve verdiği, toplanan o meyvelerin başkalarıyla paylaşıldığı andır. Bayram, hayatın sert yüzüyle karşılaşıp ağlayanların gözyaşını dindirme, mazlumların kalplerindeki keder ve acıyı boşaltıp yerine sevinç doldurma çabasıdır. Bayram, tek kişinin veya belli bir kesimin değil, umumun gülümseyebildiği demlerdir.
Her toplum ve inancın belli zamanlara mahsus bayramları vardır. Mutluluk ve neşenin müşterek olarak yaşandığı bayramlar, birlikteliğin, sevginin ve toplumsal ruhun yaşadığının göstergesidir. İnsanlar hayatın zorluklarını, acılarını tek başına taşımanın zorluğunu anladıklarında bayram olgusunu keşfetmişlerdir. Yani bayram, insan fıtratının ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Fıtratın bu ihtiyacını fıtrat dini olan İslam da tasdik etmiş ve Müslümanlara belirlenmiş iki büyük bayram hediye etmiştir.
İslam’ın vaz ettiği bayramların varoluş sebebi ile diğer inanç ve kültürlerin bayramları arasında önemli bir fark var. İslam’ın dışındaki kültür ve inançların bayramları ya tarihi bir olayın, örneğin elde edilmiş bir başarı ve zaferin veya bir felaketten kurtuluşun sene-i devriyesi gibi bir nedene dayanır. Bayramın temel felsefesi o tarihi başarı veya felaketin anılmasıdır. Muzafferlerin kutladığı bu türden bir bayram, tabii ki mağluplar için bir yas günüdür. Biri gülerken, diğeri ağlamaktadır. İslam’ın bayramlarında böyle bir neden yoktur. İslam, kimseyi ayırt etmeksizin bütün insanların her tür acısını dindirmeyi hedef alan bir misyona sahiptir. Bunu gerçekleştirmek Müslümanlar üzerine dini bir vecibedir. Cihad, diğer insanların özgürleşmeleri, Allah’ın hidayet ve nuruyla buluşmalarının sağlanması yolunda gösterilen çaba ve emeklerdir. Yani Müslüman, başkasının rahat ve selameti, kurtuluşu için gerektiğinde malından ve canından vazgeçme fedakârlığını ortaya koyan kişidir.
İslam’da bayram, kulluk görevinin eda edilmesinin şükranesi ve sevincini yansıtır. Ramazan ve Kurban bayramları, dinin iki önemli rüknü olan ibadetlerin eda edilmesinden hemen sonra yaşanır. Yani bayramın temel saiki, yaratılışın tek hedefi olan kulluk görevinin ifa edilmiş olmasıdır. Kurban ve Ramazan bayramları, müminlerin oruç ve zekât gibi önemli bir vazifeyi yerine getirmiş olmalarının sevincini yaşama anıdır. Hayatın yegâne hedefi olan kulluk vazifesini hakkıyla eda etmek gerçekten bayramdır. Hz. Ali(ra), bir kalabalığı eğlence içinde görüp sorunca, "bugün bayramımızdır" dediler. Bunun üzerine o, ‘Günah işlemediğimiz günler de bizim bayramımızdır’ buyurdu. Kulluk görevini yapmış olmanın kalpte meydana getirdiği saadetin dışarıya taşmasıdır Müslümanın bayramı.
Bayramlar kolektif sevincin yaşandığı anlardır. Bu anlamda dünya ve özellikle İslam dünyası “Bayram gelmiş neyime /Kan damlar yüreğime” beytini ziyadesiyle söylettirecek bir süreçten geçiyor. Birlik ve beraberliğini yitiren bir ümmet… Bir asra yakın bir süreden beri işgal altında yaşayan Filistin ve Kudüs... Muhasara altındaki Gazze... Talan edilen Afganistan ve Irak… Katledilen milyonlarca Müslüman! Bütün bunlar yetmiyormuş gibi işgalcilerle işbirliği yaparak yekdiğerini bitirmeye çalışan Müslüman gruplar ve ülkeler. Bu sonuncusunun verdiği acı, diğer bütün acıların hepsini unutturacak kadar ağır ve büyük.
Hâsılı, tahammülü zor ve çok acı hüzünlerle giriyoruz mübarek Ramazan bayramına. Ancak bütün bu hüzün, keder ve acıların bizim bilemediğimiz “hayır”lı sonuçlar doğuracağına da imanımız vardır bizim. Çünkü biliriz ki, şafağın yakın olduğu zamanda gecenin karanlığı daha bir koyu ve zifiri olur. Ve imanımız bize bu dünya hayatının bir “imtihan” olduğunu söyler.
İlâhi, imtihanımızı kolay kıl! Kalplerimize rahmetinden sekinetini indir ve üzerimize sabır yağdır. Mübarek Ramazan bayramını, yeniden diriliş ve kurtuluşumuza vesile eyle. Âmin.