Selahaddin Yıldırım

İlginç bir muhavere

24.09.2018 07:35:00 / Selahaddin Yıldırım

- Alo ,  Mehmet hocayla mı görüşüyorum?

- Evet, buyurunuz.

- Hocam size bir şey soracaktım, müsaitseniz..

- Müsaidim buyurunuz.

- Hocam duyduğuma göre Risale-i Nur talebesi imişsiniz. Sorum da onunla ilgili olacak. Cevaplayabilirseniz memnun olurum.  Ben öyle okuyan araştıran biri değilim. Kulaktan duyma bilgilerle de bir sonuca varmanın yanlış ve dinen tehlikeli olacağına inanıyorum. Bundan dolayı sizi rahatsız ettim. Hakkınızı helal edin lütfen.

- Rica ederim, ne demek. Keşke öyle işin ehli olsak da sizin gibi temiz yürekli, iyi niyetli, hakikati arayan kardeşlerimize yardımcı olabilsek.

Şimdi önce benim nur talebesi olduğumla ile ilgili duyumunuzu tashih edeyim. Bu zamanda gerçek bir nur talebesi olmak çok zor. Canla başla çalışmayı gerektirir nur talebesi olmak. Zayıf nefsime öylesi işler ağır gelir; ancak çok evvelden teşehhüt miktarı bir nurculuğum vardı; şimdi o da yok. Neyse, ben işin tafsilatına girmeyeyim. Sen sorunu sor; bilirsem cevap vereyim, bilmesem de seni daha iyi bilen birine havale edeyim.

- Hocam, risalelerde yanlışlar varmış. Yani Kur`an`a, sünnete ters düşen şeyler varmış. Said Nursi de kendisini bir nevi haşa peygamber gibi görüyormuş. Nedir bu işin hakikati? Bir de Said Nursi değil, Said-î Kürdî imiş. Bunların hangisi doğru, Nursi mi, Kürdi mi?

- Okuduğum kadarıyla risale-i nur` da Kur`an ve İslam`a aykırı bir şey olmadığını biliyorum. Risale-i Nur baştan sona iman ve İslam hakikatlerini işliyor. Üstad bugünkü İslam dünyasının içine düştüğü kötü halden nasıl kurtulacağı konusu üzerinde de kafa yormuş ve çözümler üretmiştir. İşlenen her konu etkileyici bir üslup, ikna edici delillerle ortaya konmuştur. Risalelere duyulan ilgi ve alakanın sebeplerinden biri de budur sanırım. Üstad`ın kendi şahsını öne çıkarması, kişisel çıkar elde etmesi diye bir sorunu olmamıştır. Hayatı bunun şahididir.

Kendisi, hayatını Kur`an ve iman hakikatlerinin doğru anlaşılmasına adamış ve bu uğurda dayanılması çok zor baskı ve zulümlere maruz kalmıştır. Bütün bu baskı ve zulümler karşısında pes etmemiş ve davasından taviz vermemiştir. Herkesin sindirilip susturulduğu bir dönemde, o hak ve hakikati haykırmaya ve neşretmeye devam etmiştir.

Sana tavsiyem, şu şöyle demiş, bu böyle dememişi bırak. Al bir takım risale-i nur ve okumaya başla. Yani işi kaynağından öğren.

Şunu da üzüntüyle belirteyim ki, Üstad Bediüzzaman`a eskiden Kemalistler ve dinsizler iftira atar, aleyhine konuşurlardı. Bugün ise bunu yapan bazı gafil ve cahil Müslümanlardır maalesef.

Nursi ve Kürdi meselesine gelince;

Sen Kürtçe biliyor muydun?

--Hı hı, anlarım hocam, Kürdüm ben.

- Öyle ise Kürtlerin bir atasözüyle sana cevap vereyim: 'Dims û pekmez, fark etmez' Nursi de, Kürdi de öyle. Üstad her ikisini de kullanmıştır.

- Yani Kürdi demekte dinen bir sakınca yok mudur hocam?

- Ula keçeli neden bir sakınca olsun? Bunun dinle imanla ne alakası var?

- Ne bileyim hocam, hani bu PKK işte ne bileyim...

- Gönlün ferah olsun bunun bir günahı, vebali yoktur. Hani alimler, meşhur kişiler doğum yerlerine veya milletlerine nisbeten anılmışlar. Mesela, İbn-i Arabi, Celaleddin-i Rumî, İbn-i Humam Sivasî, Amidî, Basri, Bağdadi, Bursevi, Ayıntabî vb. Hatta peygamber efendimiz için de Muhammedi Arabi denilmiştir.

- Ha şimdi anladım! Allah senden razı olsun.

Hocam bir de diyorlar ki bu risaleler değiştirilmiştir. Olmuş mu böyle bir şey; bu konuda ne diyorsun?

- Risaleler değişmemiş, yazıldığı gibi duruyor; ancak biz çok değiştik be kardeşim...

Her şeyin içini boşalttık, midemizin derdine düştük, arzularımızın peşinden koştuk.

Ahiret ve hesabını unuttuk,

Helal ve haramı hesap etmez olduk.

Hak ve hukuku sadece kendimiz için düşündük. Altta kalanın canı çıksın dedik.

İnsanları, ahlâk ve işine göre değil de, soy-sop ve statülerine göre değerlendirdik.

Kendimizi çok beğenir olduk. Bazılarımız, din büyüklerimizi, alimlerimizi düşünmeden körü körüne taklit ederken, diğer bir kısmımız bu önemli alimlerimizi tahkir ve hatta tekfir eder oldu. Bir türlü orta yolu bulamadık. İnsaf ve adalet ölçülerini yitirdik. İslam ve iman düşmanları ile uğraşmak yerine din kardeşimizle uğraşır olduk. Mezhep, meşrep ve ırk taassubu hastalığına tutulduk.

Hasılı acayip bir hallere düştük. Dış görünüşe aldanıp özden uzaklaştık.

Allah bizi affetsin.

Amin hocam.

Gerçekten bu dedikleriniz bizde fazlasıyla var. Rabbim bizi hidayetten, sıratı müstakimden ayırmasın. Hakkı tanıyıp ona uyanlardan, batılı da bilip ondan sakınanlardan eylesin.

-Amin, amin, amin!

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar