Soğuk savaş rüzgârlarının en sert estiği 70`li yıllarda SSCB ile “ölümüne” rekabet eden ABD Başkanı Nixon şöyle bir açıklama yapıyordu:
“Bazıları SSCB`nin Ortadoğu`da tehlike oluşturduğunu zannediyor, bazıları da asıl tehlikenin Filistinlilerden geldiğini söylüyor. Ben diyorum ki, asıl tehlike, Kuzey Afrika`dan Endonezya`ya kadar bütün İslam dünyasını birleştiren devleti kurmak ve halklarını eski dönemlere götürmek isteyen Müslümanlardır.”
* * *
1982 yılında israil`in Kivunim dergisinde diplomat olan Oded Yinon, “İsrail için 1980`ler Stratejisi” başlıklı makalesinde şu satırları yazıyordu:
“'Lübnan zaten fiilen var olan beş bölgeye bölünecektir… Daha sonra sıra, Suriye ve Irak`ın etnik ve mezhebi temeller üzerine bölünmesine gelecektir. Suriye`nin kıyısında bir Alevi Devleti, Halep bölgesinde bir Sünni Devleti, Şam`da bir başka Sünni Devleti ve Golan, Hauran ve Kuzey Ürdün''de bir Dürzi Devleti`ne bölünmesi öngörülüyor. Projede, Irak''ın da Basra çevresinde güneyde bir Şii Devleti, kuzeyde Musul çevresinde bir Kürt bölgesi, ortada Bağdat çevresinde bir Sünni Devleti olarak üçe bölünmesi hedefleniyor.''
Şunu hemen ekleyelim ki, yeni haritaların resmedildiği bu makaledeki olgular, Yinon`un kişisel fantezileri olmayıp 1978`de Amerikan Perinceton Üniversitesi`nde Bernard LEWİS başkanlığında çalışma yürüten heyetin oluşturup Amerikan yönetimine verdiği planlardır.
* * *
11 Eylül saldırılarından sonra Lewis planının Irak ayağını uygulamak üzere kolları sıvayan George Bush, işgal hazırlıkları kapsamında dış destek arayışına girer. Tony Blair`i ikna eden Bush, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ile telefonda görüşürken aralarında şöyle bir konuşma geçtiği rivayet olunur:
"Jacques, sen ve ben aynı inanca sahibiz. Sen Katoliksin, ben Metodist, ama her iki mezhepten Hıristiyanlar da İncil`in öğretilerine bağlıdır. Tanrımız aynı" der.
Chirac, nereye varmak istediğini anlamadığını söyleyince Bush, “Gog ve Magog (Yecüc ve Mecüc) Ortadoğu`da iş başında. İncil`deki kehanetler tamamlandı. Bu karşılaşmayı Tanrı istiyor. Tanrı bunu kullanarak yeni bir çağ başlamadan önce düşmanlarını silmek istiyor” diye açıklamada bulunur.
* * *
Suriye'deki görevleri tamamlanan Rus donanmacılarla bir araya gelen Putin, yakın zamanda şu konuşmayı yapar:
"Suriye'nin, toprak bütünlüğünü korumak zorunda olduğunu düşünüyoruz. Ancak herkesin aynı görüşte olmadığını görüyoruz. Mezhepsel ayrışmadan endişe duyuyorum. Bir mezhebin temsilcilerinin Suriye'nin belirli bölgelerinde, farklı grupların da ülkenin diğer kesimlerinde yoğunlaştığını görüyoruz. Mezhepsel ayrışma Suriye'de muhtemel olumsuz gelişmelerin habercisidir.”
* * *
Bu alıntıları sıralarken hepimizin bildiği ve defalarca okuduğu şu gerçeğe dikkat çekmek istedim:
Batı`nın elinde çerçevesi netleştirilmiş yeni haritalar vardır ve İslam dünyasına yönelen tüm hamlelerinin odağında bu haritalar vardır.
Pek üzerinde durmadığımız bir gerçek daha vardır;
Batı`nın tüm hamlelerinin mutlaka birden fazla motivasyona sahip olduğundan kuşkumuz yoktur. Ancak ihmal ettiğimiz, pek de görmediğimiz veya görmek istemediğimiz en önemli motivasyon araçlarından birisi de “Dini motivasyon” olsa gerek.
Bir; İslam dünyası için laikliği vazgeçilmez bir ıslah aracı olarak görmeleri,
İki; İslam dünyası arasına fitne tohumları ekerken Müslümanların çarpık dini anlayışlarından olabildiğince yararlanma yoluna gitmeleri. Mesela mezhep fitneciliğini körükleyerek yol alma çabası gibi…
* * *
Ve Putin`in sözleri…
Bölgedeki birçok ülke, kapıldıkları bölünme sendromundan kurtulmanın çaresini “Suriye`nin bölünmesinde” aramak gibi çok enteresan bir realite yaşanmaktadır.
Tüm bölge ülkeleri, teoride “Suriye`nin toprak bütünlüğü” konusunda hemfikirdirler. Çünkü hepsi de durumun farkındadırlar ve Suriye`den sonra sıranın kendilerine geleceğini çok iyi bilmektedirler. Ancak iş pratiğe gelince Yinon`un makalesini kendileri yazmış gibi bir tablo ortaya çıkmaktadır.
Suriye şu anda renkli haritalarla hafızamıza kazınmaktadır. Hem de en can alıcı renkler… Sarı-Kırmızı-Yeşil!
Her bölge ülkesi, desteklediği haritanın kalıcı olması için çaba sarfetmektedir. Putin`in işaret ettiği gibi renklendirilen haritaların din/mezhep ayrışmasına göre oluşturulmuş olması, aslında yerel aktörlerin değil, Batılı aktörlerin başarısıdır. Alevi-Şii, Sünni ve sekülerlik akımlarını simgeleyen üç ayrı renkte harita.
Haritaların oluşmasına zemin hazırlayan Batı`nın bunu yaparken dini motivasyondan beslenmediğini iddia etmek çok güç. Haritalarla övünen yerlilerin dini/mezhebi motivasyonları ise “nazar değmesin” türünden.
İlginç olan bir başka nokta ise, Putin`in renkli haritalara isyan ederken “çözüm” olarak yaptığı iki tane öneridir.
Birincisi; Suriye, her zaman “seküler” ve farklı mezheplerin bir arada yaşadığı bir ülke olmuştur.
İkincisi; Bu sorunun çözümünde dış müdahalenin olmamasına yönelik çaba sarfedilmesi gerekir.
Putin`in birinci önerisine cevap vermek isterdim. Lakin “Dini/mezhebi motivasyonu” çatışma/parçalanma/düşmanlaş(tır)ma aracı kılanların buna cevap vermesi daha uygun düşer! Verebilecekleri mantıklı bir cevapları kalmışsa tabi.
İkinci önerisi ise, sadece alkışlamayı hakkeden cinstendir; “Dış müdahalenin olmamasına yönelik çaba sarf edilmesi.”
Bir “Dış müdahaleci” olarak Putin bile yaşanan çarpıklığı Müslümanların gözüne sokabiliyorsa, Müslümanların gözüne sokulmayı bekleyen daha çok planlar var demektir.
Sahi, Suriye`yi yıkım bataklığından kurtarmak adına birliğini, bütünlüğünü sağlamak adına dış müdahaleyi ilkesel olarak reddedip çaba sarf eden kaç tane Müslüman ülke veya lider var?