The Washington Post`ta “Transforming The Middle East – Ortadoğu`yü Dönüştürmek” başlığıyla yayınlanan dönemin ABD Başkanı Bush`un ulusal güvenlik danışmanı Condolezze Riche`in makalesi, “İslam dünyasında (Fas`tan Basra Körfezine kadar) 22 ülkenin sınırları değişecek” şeklinde özetlenerek Türkçe`ye tercüme edilmişti.
Makalenin yazıldığı Ağustos-2003 tarihi, Bush yönetiminin “Demir Yumruk” politikasının Afganistan işgalinden sonra ikinci meyvesi olarak sayılan Irak işgali ve Saddam yönetiminin henüz yeni devrildiği dönemin en sıcak günleriydi.
Aslında Riche, makalesinde 22 ülkenin sınırlarının değişeceğinden açıkça bahsetmemişti. 22 ülkeyi içine alan geniş sahada “büyük bir değişim/dönüşümden” bahsetmiş ve Avrupalı müttefikleriyle beraber artık kaçınılmaz hale gelen bu “değişime” kendilerini vakfettiklerini belirtmişti. Ancak İngiliz/Fransız ortak imalatı Sykes-Picot paylaşım/bölüşüm anlaşmasının artık ihtiyaçlarına cevap verememesinden kaynaklı değişim ve demokrasi dayatma politikaları ile Pentagon kaynaklı sızdırılan “bölmece/parçalamaca/yutmaca” içerikli haritaların Bush`un, doğrudan işgali öngören “Demir Yumruk” politikalarıyla birleştirilmesi, ister istemez 22 ülkenin sınırlarının zoraki değişime tabi tutulacağı kanaatlerini beraberinde getiriyordu.
Saddam rejiminin devrilmesinin verdiği özgüvenle Amerika`nın işgale yöneleceği sıradaki ülkelerin isimleri üzerine analistler/stratejistler deyim yerindeyse bahise tutulmuş, İran ve Suriye, işgal girişimine uğrayacak öncelikli iki ülke olarak öne çıkarılmıştı.
Ancak Saddam`ın devrilişini takip eden kısa zaman içerisinde işgal gücüne karşı başlayan eylemler giderek daha organize bir hal almış ve bunun neticesinde Irak, işgalci cehennemine dönüşmüştü. Bu durumda ABD, yeni bir işgal eylemine girişmek bir yana, “Demir Yumruk” politikası büyük bir yara alarak işlemez hale gelmişti.
Bu tecrübe, Amerika`nın büyük bir ders aldığı ve artık Ortadoğu`ya dönük yıkıcı konseptini terk etmek zorunda kaldığı şeklinde iyimser yorumları beraberinde getirmişti. Oysa zaman ilerledikçe Amerika`nın yıkıcı konseptinden zerre kadar ödün vermediği, terk ettiği şeyin ise sadece yıkıcı konseptini uygulama yöntemi olduğu açığa çıkmıştı.
2011`in başında sürpriz bir şekilde baş gösteren “Arap Baharı”, Condi`nin 2003`te “Fas`tan Körfez`e kadar…” diyerek çerçevesini çizdiği geniş alanı “Özgürlük, refah ve demokrasi” naraları eşliğinde birbirine katmaya başlaması, Amerika`nın “Hard Power – Sert Güç” müdahaleciliğinin iflas etmesine sevinen kesimleri bu kez “Soft Power – Yumuşak Güç” müdahaleciliğiyle ürkütmeye başladı.
2003 ile 2011 arası epey zaman geçmişti. Sürpriz yapan “Arap Baharı”, çerçevesi çizilen alana yönelik müdahale şeklinin değiştiği, ancak bu durumun Amerika`nın müdahaleci politikasını temelde hiç değiştirmediği gerçekliğini gözler önüne sermişti.
Nitekim çok geçmeden “Özgürlük, refah, demokrasi” naraları üzerinden şekillendirilmeye çalışılan “Arap Baharı” hareketliliğinin yerini bir çok yerde “Allah-u Ekber” haykırışlarına terk etmeye başlaması, bu kez Amerikancı müdahaleci konseptini ürkütmeye başladı. İlk safhasında “Arap Baharı`na” karşı nezaketi ve beyefendiliği elden bırakmayan müdahaleci konseptin mimarı Amerika, giderek kabalaşmaya, yer yer sert müdahalelere başlamaya yöneldi.
Amerika ve kadim müttefikleri, “Demir Yumruk” usulü “Hard Pover-Sert Güç” yöntemine eski üslupla yönelmediler, ama Libya müdahalesinde olduğu gibi olayların seyrine yön vermek için daha ziyade “katalizör” işlevine yöneldiler.
ABD ve müttefikleri, Irak işgalinden sonra terk ettiği “Hard Pover-Sert Güç” yöntemini bırakıp “Arap Baharı`nda” olduğu gibi “Soft Pover-Yumuşak Güç” yöntemine yönelmişlerdi. Ancak “Bahar havasının” farklı kulvarlara yönelme ihtimalinin giderek ağırlık kazanması, “Soft Pover-Yumuşak Güç” yönteminin de “Büyük Değişim/Dönüşüm” hayali için etkili bir yöntem olmadığı kanaatini doğurdu.
“Fas`tan Körfez`e 22 ülke” üzerine planlanan “Değişim/Dönüşüm” planı elbette rafa kaldırılmış değildi. Ancak “Sert ve Yumuşak” müdahale şekillerinden oluşan son iki yönteminde başarısızlıkla karşılaşan ABD ve batılılı müttefikleri bu kez yeni bir yöntem geliştirmiş olmalıydılar.
Bugünlerde bölgeyi yakıp yıkan karmaşa ortamının da gösterdiği gibi, tam da öyle oldu, şeytani olduğu kadar yakıcı olan yeni bir yöntem devreye sokuldu: İÇ ÇATIŞMA!
…………..
(Devam Edecek)