Türkiye’nin ekonomi durumunu tahmin etmek istemiyorum… Seçim bitti, yeni hükümet iş başında ama gözle görünür bir değişiklik ya da iyiye doğru bir izlenim şimdilik görünmüyor… İktidardan beslenen yazılı ve görsel medyaya bakarsak her şey çok güzel ve daha da güzel olacak, yapmamız gereken tek şey ekonomi kurmaylarına güvenip sabırla, şükürle beklemektir… Fakat dünya ekonomisine baktığımızda işler farklı… Tüm dünya kötüye giderken bizim ekonomimiz nasıl iyiye gidecek, doğrusu merak ediyorum… Petrol fiyatları yükseliyor, savaşlar kızışıyor, yeni salgınlardan bahsediliyor, dolar zaten yakında Mars’a ulaşacak… Gayrimenkul yükseliyor, gıda fiyatları her geçen hafta değişiyor… Zaten et kolesterol yükseltiyor diye yasaklanmıştı, şimdi sebze de pahalı, ona ne uyduracaklar sabırsızlıkla merak ediyorum… Batı’da eğitim görmüş bir Profesör görsel medyaya çıkıp kuru fasulyenin, nohudun ve köy biberinin zararlarını saymaya başlarsa hiç şaşırmayın…
Sovyetler Birliği döneminde yaşanmış bir şeyi anlatmak istiyorum… Böyledir demiyorum ama benzediğinin farkına vardığım için dile getirmek istedim…
Bildiğiniz gibi, Sovyetler Birliği kapalı bir ülke idi. Komünistler iktidarı elden bırakmamak, halkları bir arada tutmak için her türlü siyasi teknolojileri, üniversite ve enstitüleri kullanırlardı… Ne de olsa 15 cumhuriyeti bir araya getirip bir devlet kurmuşlardı… Herkes eşit idi… Zengin yoktu, fakir de yoktu… Herkesin işi vardı… Hatta bazı dönemlerde çalışmamak suç idi… Boş boş kahvede oturan ya da çalışacak yaşta olan biri gündüz vakitlerinde sinema salonunda bulunsa gözaltına alınırdı… İstediği kadar iş vardı, hastaneler bedava, mecburi eğitim ve eğitim bedava idi… Üniversiteler, kreş, ana okullar ve askeri akademiler dâhil her türlü eğitim bedava idi. Okula devamsızlık yapan öğrenci var ise ebeveynlerin maaşından belli oranda ceza olarak kesilirdi… Doğalgaz, elektrik ve telefon hizmeti için ayda çok cüzi sabit ücret ödenirdi… Yeni evlenen çiftlere köyde ya da kasabada oturuyorsa bir arsa ve ev yapımı için faizsiz kredi verilirdi, çift şehirde yaşıyorsa bir daire verilirdi bedava… Yapması gereken tek şey sıraya yazılıp Kremlin’e güvenip, şükürle ve sabırla beklemek idi. İnanın, tüm bunlar gerçekleşiyordu… İnsanlar mutlu yaşıyorlardı… Komşun Ferrari’ye binip sen Doğan’a binmiyordun… Herkesin arabası da aynı idi… Sovyetler Birliğinde nereye gidersen git aynı haklara sahip idin… Yapman gereken tek şey nüfusa kayıt olmak ve işe başvurmak… Camilerimiz, kiliselerimiz ve sinagoglar kapalı idi… Cenaze işleri bedava ve devlet cenaze masrafları için para veriyordu… Cenaze sahiplerine üç gün izin veriliyordu… Dini bayramlarda bir gün resmi tatil veriliyordu… O dönem ben yine Müslüman idim ama Şafii ve Sünni olduğumu bilmiyordum… Babam ve Annem namaz kılar, kurban keser, Ramazan bayramında kutlama yapardık… Yani, inanan inanır, inanmayan inanmaz idi… İsteyen kuzuyu, isteyen domuzu yerdi… Fakat domuzu yiyen ‘Müslümanım’ demiyordu… Neyse biz böyle yaşardık, ülkemizde her şey ilkbaharda açılan çiçekler gibi güzel idi…
Bunu başaran ve bizi bu durumda tutan birileri var idi… Bu görsel medya idi… Hatırlıyorum, her perşembe günü saat 08.00’de televizyonda ‘Uluslararası Panorama’ diye bir program vardı… Okulda her pazartesi ilk dersimiz o programda gösterilen görüntüler hakkında olurdu… Gelelim o programın içeriğine… Dediğim gibi, Sovyetler Birliği dünyaya kapalı bir ülke idi… Dış ülkelerde neler olup bittiğinden haberimiz yok idi. Bu program bize her şeyi gösteriyordu… Afrika’daki görüntüler, açlıktan ölen insanlar… Batı’da insanların hükümetlere karşı yaptıkları mitingler, kavga ve dövüşler hiç eksik olmuyordu… Arap ülkelerindeki kapalı toplumları ve Filistin’deki işgali ve öldürülen insanları gösterirlerdi… Vietnam ve Afganistan savaşını görürdük… Seller, depremler, yangınları görürdük… Artan benzin fiyatları, doğalgaz fiyatlarını görürdük… Evsiz insanları ve bir tas çorba için sıraya giren yaşlıları ve yoksul çocukları görürdük… Cinayetler, mafya çatışmaları ve her türlü sivil toplum örgütlerinin yaptığı mitingler ve polislerin güç kullanımını görürdük… Tüm bu görüntülerle birlikte bir de çok güzel bir dil ile program yöneticisi yorumlar yapardı… Bizler Kremlin’in siyasetine, Kremlindeki Başkomutanına dualar edip, Allah’a hamdolsun deyip, hiçbir ses çıkarmadan yaşamaya devam ediyorduk… Sesi çıkaran hain olurdu ve dışlanırdı ya da kaybolurdu… Bitti işte anlatmak istediğim… Demek istediğim, bugün halimiz galiba biraz ona benzemeye başladı… Biri bir eleştiri yapınca yazılı ve görsel medya onu linç ediyor… Türkiye’deki ekonomik duruma şükredin dercesine Batı’da, Afrika’da, Güney Amerika’da, Rusya’da, Ukrayna ve tüm dünyadan ne kadar kötü haber var ise servis ediliyor… Ne dersek diyelim her şey nafile… Algı her şeyi yürütüyor… Eninde sonunda birileri dayanamadı, ayaklandı ve Sovyetler Birliği çöktü…