Bazı yazılar, bildiriler, manifestolar ve hutbeler/hitabeler atasözü hükmündedirler, konusuna sebep olan hadiseler nerede nasıl meydana gelirse, onlar da o vakit dile gelirler.
Bundan yüz yıl evvel, Bediüzzaman`ın İngilizler aleyhine yazdığı bildiri ve oradaki şu ifade gibi:
"Her bir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas, altı hutuvatıyla(adımıyla) âlem-i İslâmı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır(zararlı) madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor…
Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını(makam hırsını), kiminin tamahını, kiminin humkunu(ahmaklığını), kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor." (Hutuvat-ı Sitte)
Bediüzzaman, dönemin ABD`sine ‘büyük şeytan` tabirini ilk kullanan alimdir. Sadece ruh-u gaddar ve el-hannas da değil, emperyalistlere, bildirinin devamında “ekpek-ül küpekadan tekepküp etmiş köpek” diye de seslenir.
Kimin şeytanın vekili olduğu ve nerede ne karıştırdığını tespit etme zamanı yüz yıl önceydi. Ama şeytana lanet okumak bakidir, her meydan, her medya, her meyan(ara, orta) ‘kahrolsun hannas` diye bağırılacak, toplanılacak, slogan atılacak ve zalimliği afişe edilecektir.
ABD karşıtlığının bu ülkede yüzde 70`leri geçmesi meyvesini vermeye devam ediyor. Nasıl ki, 15 Temmuz`da sokağa çıkan insanlar, bir daha, 80 darbesinde, CIA Türkiye masası şefinin, efendilerine “(y)our boys have done it" (seninkiler/bizim çocuklar işi bitirdi) dedirtmemek için canlarını verme pahasına evlerine girmediler. Aynı şekilde, ondan sonra ABD`ye karşı netleşen öfke, içerdeki uzantılarını daha da zayıflattı.
“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin.” (Mümtehine 1) Bu ayet-i celiledeki ‘düşman` tabirini de en geniş dairede ABD ve avaneleri diye tefsir etmeyeceksek nasıl anlayacağız.
Kuzey Kore veya Venezuella, Türkiye, Pakistan yahut da İran`ın nerede ne yaptığından ve fikrinin, zikrinin, kavlinin, ahvalinin efalinin ne olduğundan ziyade şu anda el hannas`ın hedefinde olması önemli değilse, oradaki karışıklığı tutuşturmak için sürekli üfleyenlerle aynı safta buluşmak garabeti, hangi intikam hırsı ile bastırılabilir, hangi ihtilafın hanesine yazılabilir?
ABD, Türkiye`yi hedefe koyduğunda, ‘iyi olur, memleket, böylece laiklikten, ulusçu zihniyetten filan kurtulur` demek ne kadar büyük bir ahmaklık ise, söz konusu İran ya da başka bir ülke olunca da ‘iyi olur, böylece orası..” diye çok rahat kasılmak, akıl tutulması yapabilir.
Kudüs için bir araya gelip ortak kararlar almanın ve ‘El Hannas`a karşı bir Felak ve Nas daha okumakla yetinmeyip daha ötesi için adımlar atmanın fetihsizlikten ağrıyan yanımıza şifa gibi geldiği şu günlerde, ‘en büyük farz vazifemiz olan ittihadı` daha da bilemeye ihtiyaç var.
Elhasıl, bugün ABD ve ortaklarının alet-edevat ve ekipleriyle tuzak kurup yıkıma giriştikleri bir yerden, hayal kırıklığıyla eli boş dönmeleri üzerine bugün yeryüzünde sevinmeyecek bir tane hakiki Müslüman gösterilemez.
Ve fetih de evvela bir şeylere birlikte sevinmek olsa gerek. “Sizin seveceğiniz bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele.” (Saf 13)