Kocasının kayınları ile ortak olduğunu ancak kazancın eşit paylaşılmadığını dile getiren okuyucumuz şöyle soruyor:
“Bir buçuk yıldır evliyiz. Kocam iki büyük abisi ile ortak market işletiyor. Kendisi üniversite mezunu, atanamadığı için markette çalış dediler. O da bekar iken markette çok çalışmış. Şimdi yine işçi olarak çalış dediler kabul etmedi. Düğündeki altınların büyük bir kısmını vererek güya markete ortak ettiler. Ama onlar kocamı hâlâ işçi gibi görüyorlar. Marketin bütün işini o yapıyor ama ayrıca bir işçi maaşı filan vermiyorlar, kazançları da öyle eşit bölüştüklerini sanmıyorum. Çünkü eltilerimin evlerine gidiyorum, oturma grubu, gümüşlük gibi sürekli bir şeyleri yeniliyorlar, ben eşime ‘bak ortaksınız ama onların durumu bizden iyi diyorum, kızıyorum` o da net konuşmuyor, ‘yok senin zannettiğin gibi değil` filan diyor. ‘O zaman her birinize ne kadar kalıyor` diyorum, ‘ne bileyim` deyip geçiştiriyor. Abilerinin evlerinde hiç bu konuda tartışma filan görmüyorum, gayet rahatlar. Ancak benim eşimi sanki çok ciddiye almıyorlar, emeğinin karşılığını da vermiyorlar. Bu yüzden bize çok haksızlık yaptıklarını düşünüyorum ve çok huzursuzum, evde kavgasız bir günümüz geçmiyor gibi. Altınları verdiğime de çok pişmanım. Ne yapayım bir yol gösterir misiniz?”
Okuyucumuz, kocasına abilerinin nasıl ve ne kadar haksızlık yaptığını çok açık delillerle ortaya koyamadığı için biraz peşin hükümlü olduğunu ifşa etmiş oluyor. Abileri kardeşlerine kesinlikle adaletsizlik yapmazlar filan demiyoruz ancak yengelerinin evindeki konfordan veya eşinin çok net olmayan sözlerinden hemen, “bize haksızlık ediyorlar” hükmünü çıkarmak, kuruntu yönü ağır basan bir önyargı gibi gözüküyor.
Rabbimiz ayet-i kerimede Hz. Davud aleyhisselamın dilinden şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten ortakların çoğu birbirine haksızlık ederler, sadece iman edip salih ameller işleyenler müstesnadır. Onlar da ne kadar azdır.” (Sad 24) Dolayısıyla ortaklığın olduğu yerde abi kardeş bile olsalar bilerek ya da bilmeyerek illa ki birbirlerine bir takım sıkıntılar olabilir. Bunlar karşılıklı anlayışla, telafi edilir.
Burada daima açık sözlü olmak şeytanın kozunu elinden alır. Ortaklık, Allah korkusu ile yani adaletle, fedakarlıkla ve sınırlara riayet edilerek yapılırsa orada da bereket vardır. Bunun için Efendimiz (sav): “Üç şeyde bereket vardır: Ticaret yapmak, ortaklık yapmak ve evde yemek için buğdayı arpaya katmak” buyurmuştur. (İbn-i Mace, 2289)
Ve tabi ki aralarındaki ortaklığı hangi şartlara bağladıkları da önemlidir. Bunun için Efendimiz(sav): “Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar. Ancak helâlı haram, haramı helâl kılan şart hariçtir." buyurur. (Buhârî, İcâre, 14; Tirmizî, Ahkâm, 17; Ebû Dâvud, Akdiye, 12)
Acaba ortaklar derken tam olarak kastedilen nedir? Mesela sermaye ve kâr oranı için, abileri; okuyucumuzun eşi ile başta ne konuşmuşlardır, nasıl anlaşmışlardır bunlar bilinmelidir ki, ona hakkını veriyorlar ya da vermiyorlar şeklinde bir sonuca ulaşılsın.
Gözlemleri ne olursa olsun, okuyucumuzun olaya öncelikle suizan yerine hüsn-ü zanla bakması gerekir. Üstadın dediği gibi ‘biz hüsn-ü zanna memuruz`. Her konuda, her zaman ve her yerde kendisini örnek almamız emredilen Alemlerin Efendisi(sav); “Sûizandan sakınınız. Çünkü sûizan sözlerin en yalanıdır” diyerek bizi uyarmaktadır. (Buhârî, Nikâh 45, Edeb 57; Müslim, Birr 28)
Yine önyargının/sui zannın tehlikesine dikkat çekerken bu konuda şeytana karşı uyanık olmamız gerektiğini de bize şu Hadis-i Şeriflerinde şöyle öğütler: “Şeytan insanın vücudunda kan gibi dolaşır. Onun sizin kalbinize bir kötülük - veya bir şüphe- atmasından korktum.” (Buhârî, İ`tikâf 11; Müslim, Selâm 23-25)
Haydi diyelim ki, okuyucumuz, olumsuz öngörülerinde haklı çıkmış olsun, yani hakikaten ortada bir haksızlık bulunmuş olsun. Buna karşı elbette kendisinin bir itiraz refleksi olacak ve düzeltmek için çaba gösterecektir. Ancak her sorunda olduğu gibi en sonda söylenecek sözü ilk başta söylemeden, üç kuruşluk para için akrabalık, kardeşlik gibi kocaman bağları koparacak söz ve hareketler yerine hikmetle, sabırla, iyi niyetle ve aff-u merhametle çözüm odaklı adım atmak gerekir. Baktınız olmadı, kalp kırmak yerine farklı bir rızık kapısı aranabilir.
Üstadın dediği gibi; “Dünya öyle bir metâ değil ki nizâa değsin.”(22. Mektub).
Dünya malı gündemimizi çokça işgal ettiğinde faziletler, fedakarlıklar, muhabbetler uzağa gider kaybolurlar. Sonra da bizi cennetten çıkartan İblisin ördüğü tuzakta küçük küçük zavallı yemlere dönüşürüz.
Rabbim dünyanın fani malı yüzünden birbirine kin güdenlerden eylemesin. Amin.
Dua bekleriz.