Eşinin beddua makinesi olduğunu söyleyen beyefendi okuyucumuz şöyle soruyor.
12 yıldır evliyiz. 3 çocuğumuz var. Benim eşim tam bir beddua makinesi. Lanetlemek için öyle çok kızması da gerekmiyor. Evde çocuklar ufacık bir yaramazlık yapsalar mesela yemeklerini az yeseler, “Allah sizi kahretsin, inşallah aç kalırsınız” diyor. Ben onun hoşuna gitmeyen küçük bir şey yapsam, örneğin istediği bir şeyi almayı unutsam, “İnşallah rezil perişan olursun” gibi çok ağır laflar ediyor. Bana söylediklerine alıştım; ama çocuklara beddua ettiği zaman sürekli kendisine kızıyorum, ağzımdan küfürlü sözler de çıkıyor, bazen de ister istemez vurmak zorunda kalıyorum. Sen psikolojik hastasın diyorum bu sefer de, “beni sen hasta ediyorsun, Allah senin belanı versin” diyor. Beddualarının bir gün tutabileceğinden ve ileride çocukların da onun gibi olacağından endişe ediyorum.”
Okuyucumuz daha fazla beddua, kahır ve lanet cümleleri nakletmiş, biz bir kaç tanesi ile yetinelim dedik.
“Sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar.” (Ahzab 19)
Bu ayet-i kerimede, kalplerinde maraz bulunanlardan söz ediliyor.
Oysa kadın; eliyle, diliyle, gönlüyle, haliyle ve işiyle hep zarafeti, nezaketi, estetiği, edebi, inceliği, letafeti kısaca güzelliği yaşatmalı idi.
İlla ki kadın da öfkelenir, sesini yükseltir, kendini tutamaz, yorgunluğun, kötü haberlerin ve kırılan kalbinin etkisiyle tepki verir ki, bir yere kadar bunu herkes normal karşılar. Ancak ailesi ve eşine, sebebi ne olursa olsun lanet etmenin, kahretmenin beddua etmenin hiç bir izahı, gerekçesi ve özrü olamaz.
Şu ibretlik hadiseyi ve hadisi unutmamalıdır:
Hz. Cabir (ra) der ki: “Resûlullah (sav) ile birlikte Batn-ı Buvad seferinde idik. Su devesine bizden beş, altı ve yedi kişi nöbetleşe biniyordu. Derken Ensardan bir adamın biniş nöbeti kendi su devesine döndü. Ve onu çöktürerek bindi. Sonra onu sürdü; ama deve bir parça durakladı. O da ona: ‘Deh! Allah sana lanet etsin!` dedi.
Bunun üzerine Efendimiz (sav): “Kim bu devesine lanet eden?” diye sordu.
O zat: Ben ya Resûlullah! dedi. Allah Resulü (sav): “İn onun üzerinden, lanetlenmiş hayvanla bize arkadaşlık etme! Kendinize beddua etmeyin! Çocuklarınıza beddua etmeyin! Mallarınıza beddua etmeyin! Allah`tan bir şey istenip de, sizin için kabul edeceği saate rastlamayın!” dedi.” (Müslim)
Yine seslendiği halde namazda olduğu için kendisine icabet etmeyen oğluna: "Allah`ım, kötü kadınların yüzünü göstermedikçe canını alma!" diyen anne ve oğlu Cüreyc`in kıssasını da hadis-i şerifte okuyoruz. Kıssanın sonunda Cüreyc, fahiş bir kadının iftirasına maruz kalmıştır. (Buhari)
Dili; gıybet, dedikodu, laf taşıma, yalan ve küfürlü sözlerden korumak ne kadar mühim ise, lanet ve bedduadan da olabildiğince uzak tutmak da haya ve edebin gereğidir.
Efendimiz (sav): “Kamil bir mü`min, kimseyi kötülemez, lanetlemez, aşırı gitmez ve hayasızlık etmez.” (Tirmizi) buyurur.
Kaldı ki aklı başında birisi, gözüne kulağına nasıl lanet edici olamaz ise gözü ve kulağı hükmündeki ailesine nasıl kahreder?
Mutlaka bir şey söylenecek ise; musibet, zorluk, sıkıntı anında tavsiye edilen şu ayet ve duaları söylemeye alışmak niye zor olsun. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” “Hasbünallahu ve ni`mel vekil” “La hale vela kuvvete illa billahi`l aliyyil azim”
Okuyucumuzun, eşine gösterdiği tepki anlaşılır olsa da, evvela ona “senin psikolojin bozuk” gibi tahrik edici sözler sarf etmemeli, sakinleştiğinde bu beddua dilinin tehlikesinden söz etmeli ve eşinin dilindeki aşırılıkları gidermesi için de Allah`a yalvarmalıdır.
Dua bekleriz.