Kocasının, kendi anne babasının yanındayken değiştiğini söyleyen okuyucumuz şöyle soruyor:
“On yıldır evliyiz. İki çocuğumuz var. Düğünümüzle birlikte ayrı bir eve geçtik. Evlerimiz yakın olduğu için sık sık kayınvalidemlere gidiyoruz. Onlar da zaman zaman bize geliyorlar. Onlarla aramızda bir problem yok. Eşim de aslında iyi bir insan, öyle ufak tefek kırmalar filan oluyor, ama çabuk unutuyoruz.
Ancak beni çok huzursuz eden öyle bir sorunumuz var ki bir türlü çözülmüyor. Eşim anne babasının yanındayken bambaşka bir insan oluyor. Bana o ortamda adeta bir kedi kadar bile değer vermiyor, annesine beni hep doğrudan ve dolaylı olarak sanki beceriksizmişim gibi, hiçbir şey yapmayan, bilmeyen basit bir el kızı olarak gösteriyor. Onların yanında bana hitap şekli de, konuşması da hep alaylı ve küçümseme biçiminde oluyor. O yüzden anne babasının evine gittiğimizde onun da evde olması benim için tam bir azaba dönüşüyor. Onlar bize geldiğinde de öyle ama en çok onların evinde öyle davranıyor. Bu yüzden çok tartıştık, çok kızdım ama hiç değişmedi. Ne yapabilirim?”
Huzurlu, hayırlı, bereketli ve verimli bir aile için eşler arasında mutlaka hatırlanıp pekiştirilmesi gereken yedi S vardır: Saygı, Sadakat, Samimiyet, Sabır, Sevgi, Sorumluluk ve Sohbet.
Bunları bir sıra ve derece ile söylersek en başa mutlaka Saygı gelecektir. Çünkü saygı, karşıdakini eş rolüyle değil, insan haliyle görmektir.
Saygı karşıdaki eşine yanında çok serbest davranılan ve kendisine alışılmış biri olarak değil, evvela, Allah-ü Teâla`nın kalp, ruh, akıl, göz, kulak, umut, hayal, duygu ve izzet-i nefs gibi nice özellikle donattığı emaneti olarak bakmaktır.
Saygı lokomotiftir, saygıdaki ufacık bir kusur, ihmal ve zaaf diğer S`leri yolda bırakacaktır.
Eşine saygı göstermeyen, onun söz ve haline, emeğine, tercihlerine, akrabasına, ve arkadaşlarına da lakayt kalacaktır.
Yunus`un “Yaradılanı severiz Yaradan`dan ötürü” dizelerinde anlattığı severiz sözü de sayarız anlamındadır.
Hele karşıdaki eş, iman ehli ise, saygının kapsamı, niteliği öyle bir mertebeye çıkmaktadır ki, azıcık düşünmekle bile bunun büyüklüğünü idrak etmek mümkündür.
Gerek toplumda gerekse eşler arasında sürekli verilip alınan ‘Allah`ın selamı`, saygının ifadesidir.
Kadının, kocasına itaati denilen söz ve davranış manzumesi, saygının gereğidir.
Erkeğin, eşine ve çocuklarına hitap ederken kullandığı ciddi, olgun, ve makama yaraşır kelimeler, saygının alametidir.
Karşıdaki konuşurken, bütün bedeniyle ona dönüp, sözünü kesmeden, can kulağıyla dinlemek, saygının şartıdır.
Bir üçüncü kişinin yanında, -ki o kişi, isterse anne babası ve kardeşleri olsun-, eşini değerli, başarılı, güçlü ve aziz tutmak, onun izzet-i nefsini koruyup yüceltmek, saygının göstergesidir.
Toplum içerisinde onu geri plana atmamak, kendisi için istediğini onun için de isteyip, kendisi için dert ettiği her konuda, eşi için de endişelenmek saygının neticesidir.
Ve bir kimsenin kendi ailesine gösterdiği saygı, aslında bizzat kendisinedir başkasına değil ve bu saygının adı haysiyettir, itibardır, saygınlıktır.
Anne babasının yanında kendini hâlâ onların küçük bir çocuğuymuş gibi gören yaşı büyük olduğu halde çocuk kalmış evlatlar, elbette ki, anne babaları tarafından yer yer tatlı bir şekilde uyarılmalıdırlar. Gelininin oğlu tarafından horlandığına şahid olan anne; ‘oğlum bir daha gelinime benim yanımda böyle davranma, böyle deme` diyerek ikaz etmelidir.
Burada soru soran okuyucumuzun, kocasına bu konuda itirazı da tabi ki normaldir ancak her hususta olduğu gibi burada da çelişkilerden uzak bir hikmetli dile ihtiyaç var:
Eşinin öfkesini tahrik etmeden, genelleme yapmadan, suizan beslemeden, abartmadan ve iyi tarafları da unutmadan.
Her zaman söylediğimiz o önemli kuralımızı tekrar edelim: Erkek, bir kütük gibidir, onu yontup, şekil vermek, kullanışlı hale getirmek, varsa küçük budakları, onları yontmak ama kalın çıkıntılarını da estetikle sanata dönüştürmek kadının görevidir. Bu ustalık biraz çaba, biraz zaman ve dikkat gerektirir.
Dua bekleriz.