Geliniyle ilgili yaşadığı olumsuzlukları dile getiren bayan okuyucumuz şöyle soruyor:
“İki oğlum, üç kızım var. Altı ay önce ilk oğlumun düğününü yaptık. Kız tarafı, şunu biz alırız, bunu karşılarız filan dediler ama tüm masrafı biz ödemiş olduk. Haydi bunu çok umursamadık ama gelin, resmen oğlumu bizden çaldı. Düğünden sonra bir defa onlar geldi, biz de onlara gittik. Gelinin suratı bir karıştı. Düğünde çok borçlandık. Oğlum da bize bu arada bunun için yardım ediyor. Meğer gelinin derdi buymuş. Öğrendiğimde şok oldum. Ama ilk başta, ‘daha cahil, herhalde bilmediği için öyle yapıyor` dedim. Sonra öğrendim ki, ‘sürekli eşimin bütün gelirini onlar alıyor` diyerek kendi annesine dert yanıyormuş. Annesi de beni aradı ve; ‘kızımla damadımı rahat bırakın, ne istiyorsunuz bunlardan` diye ağzına geleni söyledi. Ben de dayanamadım, gelini aradım, öfkemden ne diyeceğimi bilemedim, biraz aşırı gittim, sonra telefonu da yüzüne kapattım. O günden sonra oğlumla bir iki defa telefonla konuştuk ama gelini sormadım, onunla konuşmadım. Gidişat hiç hoşuma gitmiyor, ne yapayım.”
Hani bir çok sorunun içinde cevabı saklıdır ya. Bu da onlardan biri.
Okuyucumuz, cümlelerinde, gelinim yerine, gelin diyerek, en başta onu sahiplenmeme, kendinden uzak tutma, ötekileştirme, yabancılama rolüne büründüğünü açık ediyor. Bunun sebebini de yine kendisi ‘oğlumu çaldı` diyerek ifşa ediyor. Oğluna aşırı bağlılığını kontrol edemeyen annelerden bazıları, onu -velev ki- eşi bile olsa başkasıyla paylaşmakta zorlanırlar.
Ve dolayısıyla bu tür sağlıksız anne tutumunda, gelin, çocuğu annesinden koparan bir hasım gibi gözükebilir. Bu durum normal olmadığı için bir süre sonra hafifleyerek geçmesi beklenir.
Ancak bunun için hikayedeki üç kahramanın da iletişim sorunlarını çözüp birbirlerine kalben yakınlaşması gerekiyor.
Düğün masraflarını kimin ödeyeceği, ailelerin kendi aralarında karşılıklı rıza temelinde belirlenir. Maruf, yani, toplumdaki meşru adetler de, kız tarafı ile oğlan tarafının, çeyiz, ev eşyası, altın ve düğün günlerindeki giderlerin hangilerinin kim tarafından üslenileceği konusunda yazılı olmayan kanunlar gibidirler.
‘Kız tarafı bir şey almadı` sözü evvela kendilerine sorulup teyid edilmeye muhtaçtır, çünkü belki de, bir takım harcamaları olmuştur da soruyu soran okuyucumuzun gözünden kaçmıştır.
Oğlanın ailesinin maddi durumunu bilmiyoruz. Eğer durumları iyi olduğu halde, düğünde harcadıkları parayı oğullarından geri tahsil etme yoluna gidiyorlarsa, bunun çok da doğru olmayacağını kendileri de biliyor olsa gerektir.
Yok, çevrelerinden borç ettiler ve ciddi manada zorlandılar ise, bunun için de tüm gideri değil, kendilerini aşırı zorlamış olan kısmını oğullarının vermesi isabetli olacaktır.
Peki bir anne babanın en öncelikli arzusu, evlatlarının huzuru ve iyi geçimi ise, yine fedakarlığa devam etmeleri gerekmez mi? Mesela, bir anne babanın düğünde yapılan masrafları, imkanlarını zorlayıp ödemeleri gibi.
Şu halde elbette ki, gelinin de anlayışlı davranıp, kocasının anne babasına yardımcı olmasını sorun etmemesi beklenirdi. Ancak burada, kocasının, ailesine her ay ne kadar para verdiği, vereceği belli değilse ve evde de sık sık tartışma konusu oluyorsa, bunun sesi illa ki dışarı ulaşacaktır.
Burada esas sorun, gerek anne baba ile çocuklar arasında, gerekse kız tarafı ile oğlan tarafı arasında düğün öncesinde her şeyin konuşulmamış olmasıdır. Okuyucumuzun kendi oğulları ile masraf meselesini konuştukları anlaşılıyor. Ancak, bu konunun kız tarafı ile paylaşılmadığı belli. Ya da, nasıl olsa biliyorlardır, sorun etmezler gibi bir iyimserlikle ihmal etmiş gibiler.
Elhasıl, sonuçta olan olmuş, evli evine köylü köyüne dönmüş. Şimdi önyargılarla ve suizanlarla değil hasbi, samimi ve içten davranma zamanı.
Rabbimiz ayet-i kerimede uyarıyor: “Ey iman edenler zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı da günahtır. Birbirinizin kusurlarını da araştırmayın, gıybet etmeyin.” (Hucurat 12)
Efendimiz(sav) de; “Aman ha, su-i zandan kaçının çünkü su-i zan, sözlerin en yalan olanıdır.” (Buhari, Müslim) buyuruyor.
Okuyucumuz, oğluyla açık olan iletişim kanalını kullanarak ve ‘gelin` değil, ‘gelinim` bile değil, ‘kızım` diyerek evvela onu sahiplenmelidir.
Sonra da, ikisiyle birlikte konuşarak, maddi durumu anlatmalı ve onların gönüllerini ferahlatmalıdır.
Hatta, artık oğlumun yardım etmesine gerek kalmadı da diyebilmelidir. Çünkü büyüklük budur ve kendilerinden bu beklenir.
Dua bekleriz.