Köy köy şehir şehir her köşesini Muhammedi iklimin kuşattığı bir coğrafyada keşke hep güzel haberlerden konuşsak. Konuşsak diyoruz da bu ülkede konuşup da sesi uzaklara giden ve geniş kitlelere ulaşanlarla malesef bizim konuştuklarımız birbirinden çok farklı.
Hem bu sadece bu ülkede değil dünyanın tamamında böyle. Mısır`da verilen idam kararı, Suriye`deki katliam dünyanın gündemini ne kadar meşgul ediyorsa bu ülkedeki Peygamber Sevdası da o kadar ciddiye alınıyor.
Kimin kendini ne ile avuttuğu bir yana, bizim gündemimizde bu aralar mevlütler ve salavatlar var, Allah rasulü(sav) için toplanma arzusu var, onun aşkını, sevdasını, davasını anlama ve anlatma var.
Bizim gündemimizin bu kısmı bizi imanla, şevkle yeniler de görmeyene, göstermeyene, yazmayana, duyurmayana acırız. Neden acırız? Çünkü bir alimin; “Batılılar benim namazdan aldığım lezzeti bilselerdi, namazı almak için servet öderlerdi”demesi gibi meydanlardaki, salonlardaki Peygamber Sevdasına bigane kalanlar, o programlarda alınan lezzeti bilselerdi herhalde kaçırmamak için çetelesini tutarlardı.
Görmedikleri bir gündem daha var ki, aslında onlar Efendimiz(sav)`i de bu nedenle görmüyorlar. Nedir o? Mesela M.Veysi Gültekin`in Batman`da beş aydır keyfi biçimde tutuklanıp cezaevine konulması. Mahkeme günü verildiği halde uyduruk bir takım bahanelerle mahkemeye çıkarılmaması.
Mesela Dicle Üniversitesinde Bilge Gençlik Kulübü öğrencilerinin geçen yıl Bdp yanlısı bir grup tarafından hem saldırıya uğrayıp hem de tutuklandıktan sonra ceza almaları.
Mesela artık failleri iyiden iyiye belli olduğu halde dinleme yapan örgüt hakkında ciddi hiçbir önlemin alınmaması. Keşke gündemlerinin de arkasında dursalar. Ama gelin görün ki, dün dündür bugün bugündür`ün malesef farklı bir versiyonunu izler olduk.
Aylardır sayın başbakan öyle sert açıklamalar yapıyor ve konuşmalarının içeriği ve şiddeti ile gök gürlüyor gibi dinliyorsunuz ama yağmur gelmiyor. Paralel örgüt, Haşhaşiler, terör örgütü, dinleme şebekesi, montaj çetesi ve inlerine gireceğiz gibi daha nice salvoların Kasımpaşalılık`tan öteye geçmediğini görünce siyaset bu kadar da pespaye sonuçlar vermemeli diyorsunuz.
Evet dere tepe düz gidip de bir arpa boyu yol almak herhalde böyle bir şey olsa gerek. Şuna bakar mısınız, bizzat en yetkili ağızlar, tırları durduran savcıların vatana ihanet ettiklerini söylüyor, öte taraftan haklarında yer değişikliği ile adeta ödüllendirilmesinden başka elle tutulur ne bir dava ne de kovuşturma yapılıyor.
Hiç bir şeyin yapılmıyor oluşu elbetteki akla bir kaç ihtimali getiriyor. Birincisi, Eskiden askeri vesayete karşı söylenen “hükümetin iktidar olduğu halde muktedir olamayışı”. Yani emniyet ve yargıdaki bu yapıya gücünün yetmemesi.
İkincisi, Ağırlıkla seçim öncesinde Paralel yapı diye nitelenen grubun sadece siyasi bir takım endişelerle korkutulması, tehdit edilip biraz ürkütülmesi ancak gereğinin yerine getirilmesinin on yılda kısmen çözülen başörtüsü meselesi gibi zamana bırakılması.
Üçüncüsü, ABD ve israil gibi ülkelerin bu işin tehditlerden öteye geçmemesini istemesi.
Dördüncüsü, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Abdullah Gül`ün nerede duracağı ve Başbakan`ın o makama geçmesi halinde denklemin nasıl şekilleneceği üzerine dönen bir takım kaygılara fazla pirim verilmesi.
Elhasıl toplum, gündeminin arkasında durmayanların verdikleri sözlerin elbetteki takipçisidir de dedim ya biz bu ara kendi gündemimizle sermest olmuşuz, gözümüz onların görmediğine odaklanmış..