Mustazaflar Cemiyetine giden genci sokakta çevirip, “başına bela alıyorsun, bak bunlar çok tehlikeli, gel seni malum dersaneye gönderelim” diyerek ayar vermeye kalkışan hizmet gönüllüsü(!) polis memurlarına rağmen bu olayda niye mi susuyoruz?
Babası islami faaliyetlerde bulundu diye şehid edilen, ya da mahkum olan ve zor bela bulduğu parayı dersanelerine ödeyip üniversiteye gidince ışık(!) evlerinde kalan mazlum öğrenci, Mustazafder gönüllüsü çıkınca, bütün il ve ilçelere talimat göndererek “dikkat edin, bunlar bizim evleri kullanarak kendilerini saklıyorlar” diye uyarmalarına rağmen neden mi konuşmuyoruz?
Gazete ve televizyonlarında sürekli, en azılı İslam düşmanlarının bile kullanmadığı “hizbulvahşet” gibi cümlelerle hakaret ettikleri, Müslüman Kardeşlerin öldürülmesine fetva veren Mısır Müftüsü edasıyla yayınlar yaptıkları, beyanatlar verdikleri ve filmler çevirdikleri halde niçin mi sessiz kalıyoruz?
‘Bunlar Şiidirler, Haricidirler, Ergenekon bağlantılıdırlar, JİTEM`in kurduklarıdır, Said Nursi`yi kullanıyorlar, teröristtirler` gibi akla zarar nice yalan ve iftirayı dillerine dolamaktan hiçbir zaman geri durmadıkları halde nasıl mı yutkunuyoruz?
Cevabı açık: Her şeye rağmen iman ve İslam`ın hatırına.
Halıkımız, Rabbimiz, Mabudumuz, Maksudumuz, Mahbubumuz hatırına.
Bizi birbirimize bağlayan tüm ortak değerler hatırına. Hatmine ezberine ortak, mealine tefsirine ortak, hattına ameline ortak olduğumuz Kitab-ı Mübin ve içindeki tüm ayetler hatırına.
“Müminler ancak kardeştir, o halde kardeşlerinizin arasını düzeltin” emri-ilahisi hatırına.
“Kalplerinizin arasını birleştirdi, O`nun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz” ikram-ı ilahisi hatırına.
“Kafirlere karşı izzetli, şiddetli müminlere karşı tevazulu, merhametli, mahviyetlidirler” ferman-ı ilahisi hatırına.
Kabil-misal, eline taş alıp öldürmeye bile yeltense, Habil-misal, ‘canım kardeşliğimize feda olsun` civanmertliğini öğütleyen Kelam-ı İlahi hatırına.
Kuyuya atıp köle diye satsalar bile, hasret, gurbet, esaret gibi nice acılara salsalar bile, sonunda ‘kardeşlerim` deyip sarılarak şeytan sizi o işe sürükledi diyerek affeden Yusuf(as) hatırına.
Bizi bizden farklı kılan ne varsa, hepsini canımızdan sayıp kendisine feda ettiğimiz ve adı anıldığı zaman beraber salavata durduğumuz, sünnetine muhabbetine, şefaatine, havz-ı kevserde vuslatına ümit bağladığımız Hz. Muhammed Mustafa(sav) hatırına.
“Kardeşlerimi özledim” derken kastettiklerinin hepimiz olması arzusuyla, kulak verdiğimiz Alemlerin Efendisinin(sav) “Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmediği gibi, onu zalime de terketmez” emr-i nebevisi hatırına.
Aramızda alıp verdiğimiz selam hatırına. Çağrısına beraber lebbeyk dediğimiz ezanlar hatırına.
İçinde beraber saf bağladığımız camiler mescidler hatırına. Beraber kavuştuğumuz Ramazanlar, kandiller, bayramlar hatırına.
Hepimizin kütüphanelerini ve gönüllerini süsleyen Risale-i Nur`un aziz müellifi, kardeşliğin Üstadı Bediüzzaman Said Nursi ve mesela O`nun; “Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur” sözü hatırına.
Kısaca Hakk`ın hatırına…