Ergenekon davasından 23 yıl ceza alan Fatih Hilmioğlu İnönü Üniversitesi rektörü iken Elazığ-Malatya yolu üzerinde bulunan kampüsün yola bakan binası üzerine “Atatürk Türkiye`dir, Türkiye Atatürk`tür” diye dev bir yazı yazdırmıştı. Sonraki rektör Cemil Çelik ise, “Bu, Nazilerin ‘Hitler Almanya`dır, Almanya Hitler`dir` sözünden taklittir” diyerek kaldırdı ve M. Kemal`in “Manevi mirasım bilim ve akıldır” sözünü yazdırdı.
Eski rektörün yazdırdığı sözün saçmalığı açıktı ve kaldırılması doğruydu. Ama o söz bu ülke insanına halen yaşatılan bir vakıanın ifadesiydi. Tüm resmi binalarda, hatta köy okullarında bile dışarda Atatürk büstü, içerde Atatürk köşesi olmak zorunda, bina odalarında Atatürk`e ait bir söz, bir yazı ve resim olmak zorunda. Her türlü resmi tören, açılış vb. merasimlerde yetkililer ondan bahsetmek zorunda, meydandaki en büyük heykelin önüne çelenk bırakıp saygı duruşunda bulunmak zorunda. Devletin tepesindekilerden başlayarak askeri sivili, anıtkabire gitmek zorunda, hatta –bazıları uymasa da- yabancı ülke başkanları bile geldiklerinde oraya varmak zorunda.
Okullarda matematik de dâhil her dersin plan ve programında onun fikir ve hayatına yer verilmek zorunda, kitaplar onun resmiyle ve hitabesiyle başlamak zorunda, özellikle ana sınıfı ve ilkokulun ilk yıllarında her çocuğa onun hayatı ezberletilmek ve sevdirilmek zorunda.
Her ilçe ve şehirde en az bir okula ve caddeye onun veya eserinin adı verilmek zorunda. Anayasa değiştirilse bile onun adı ve ilkeleri ilk maddelerde sabit bırakılmak zorunda. Meclise giren vekil onun ilke ve devrimlerine bağlı kalacağına yemin etmek zorunda, kâğıt olsun demir olsun her parada onun figürü olmak zorunda.
Mecburen askere gidecek olan her gence onun en büyük insan, en büyük komutan ve en büyük önder olduğu söyletilmek zorunda. İşçi, memur, köylü, çiftçi, kadın, erkek herkes onun kurduğu cumhuriyete boyun eğmek zorunda, onun özellikle milliyetçilik ve laiklik gibi ilkelerine uymak zorunda, hayatını kılık kıyafet, alfabe ve medeni kanun gibi onun tesis ettiği yasalara göre yaşamak zorunda.
Onun kapattığı medreseleri açmamak zorunda, onun yıktığı şeriat düzenini savunmamak zorunda, ilga ettiği halifelikten bahsetmemek zorunda. Şeyh Said Efendi(RA) gibi onun döneminde asılan herkesi suçlu ve isyancı görmek zorunda, hatta onların kabirlerini ziyaretten bile bu yüzden mahrum olmak zorunda.
Ve tabi ki 1951 yılında demokrat parti hükümeti tarafından getirilen 5816 sayılı Atatürk`ü koruma kanunu gereği onun aleyhinde yazmamak, konuşmamak ve davranmamak zorunda.
O yüzden yeni rektör, her ne kadar uydurma olan eski sözü kaldırsa da bu defa yine M. Kemal`e ait bir söz yazdırmak zorunda hissetmiş kendini.
Andımız da bu zorundalıklardan sadece birisiydi ve kaldırılmasının diğer mecburiyetleri nasıl etkileyeceği zamanla netleşecek.
Cumhuriyet, basında abartıldığı gibi öyle coşkuyla falan hiç kutlanmadı, bakmayın siz öyle İzmir gibi birkaç şehirde muhalif organize şovlara. Tek kanallı TRT yıllarındaki gibi resmigeçit törenlerini veya kutlamalarını da artık kimsenin izlediği filan yok. Hem cumhuriyet deyince insanların aklına fazlasıyla İslam düşmanı Cumhuriyet Gazetesi geliyor, Cumhuriyet Halk Partisi geliyor; bunlar da zaten kendileri dışında hiç kimsenin cumhuriyeti samimi olarak savunduğuna ya da sahip çıkacağına inanmıyorlar.
Ve Sayın Başbakan her ne kadar Atatürk`ü telaffuz etmeden Mustafa Kemal`e övgülerden bahsetse de bu ne kendi tabanı ne de muhalefet tabanı için çok gerçekçi bulunmuyor. Çünkü halkın ekseri mesela andımızın kaldırılmasını, soğuk resmi isim ve törenlerden daha ciddi görüyor. Cumhuriyetin kaçıncı yılına geldiğini hiç umursamıyor ama kavuştuğu haklara ve hizmetlere seviniyor, devletin tepesinin dua ettiğini ya da başörtülü vekile sahip çıktığını görünce bir gün gayri İslami bütün mecburiyetlerin de kaldırılacağını ve her zulmün hesabının sorulacağını ümit ediyor.