Asıl mahkeme ahirettedir. Orada herkesin hesabı noksansız görülecektir.
Bu hakikatin dünyadaki yansıması ile ilgili de âlimler, temelde dört ilke üzerinde dururlar.
Birincisi: İlk akla gelendir ki mazlumun bedduasıyla Allah arasında perde olmadığı ilkesidir. Bunun yaşanmış örnekleri çoktur. Bediüzzaman, başından zorla sarığını çıkarmaya çalışan dönemin hem Ankara Valisi, hem Belediye Reisi hem de CHP İl Başkanı olan Nevzat Tandoğan`a “Bu sarık bu kelle ile beraber çıkar,” der ve sarığını çıkarmalarına karşı direnir ve çıkarken “Başından bulasın” diye beddua eder. Üç yıl sonra valinin bir yakınının işlediği cinayetten dolayı valinin ifadesi alınacaktır. Bunu öğrenince odasında kafasına sıkar. Yine mesela, “Urfa`ya ölmeye geldim” diyen Üstadın çöp arabasıyla da olsa oradan çıkarılmasını emreden dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik de, 27 Mayıs darbesini yapanlar tarafından tutuklanır, çöp arabasıyla Harp Okulu`na götürülür ve orada intihar eder.
İkincisi: Müminlerin dünyada karşılaştıkları musibetler, hastalıklar, yokluklar, acı ve kederler günahlarının büyük oranda cezasıdır. Zalimlerin hükmü zahiri iken kaderin adaleti hakikidir, dolayısıyla ahiretteki hesaplarını kolaylaştırır. Kâfirlerin ve zalimlerin cezalarına ise bu dünya hayatı, süresi ve şartları bakımından yetersiz olduğundan buna uygun olan ebedi âleme bırakılır. Çünkü binlerce kişiyi işkencelerden geçiren, katleden ve yurtlarından eden kişiye, bu dünyada verilecek tüm cezalar azdır ve yaptıklarının karşılığı değildir. Yani küçük cezalar küçük mahkemelerde, büyük cezalar büyük mahkemelerde görülür ilkesi.
Üçüncüsü: Hani anlatırlar ya! At üstünde giden bir zâlim, yaya giden bir garîbin başına bir kamçı vurur. Bir kaç adım sonra at ürker, o zâlimi yere çalar. Yerden kalkan zâlim, kamçı vurduğu garîbe hitâben, “Sana haksız yere vurdum, Allah cezâmı âcilen verdi, attan düştüm bak!” dediğinde o garîp yolcu şöyle der: “Allah-u Teâlâ, bu kadar acele olarak kimsenin cezâsını vermez. Senin bu yere düşmen, bana vurduğun kamçı için değildir. Benden önce, geçmiş bir zamanda başka bir kimseye de vurmuşsundur. O zaman vurduğunun cezası şimdi çıktı. Bana vurduğunun cezasını sonra göreceksin.” Zalimler, karşılaştıkları musibetleri veya şu fani dünyanın mahkemelerinde aldıkları cezaları işledikleri cürümlerinin karşılığı sanırlar da öyle değildir. Çünkü Allah-u Teâlâ imhal eder ama ihmal etmez.
Dördüncüsü: Meşhurdur, İbrahim Hakkı Hazretleri küçük yaşta İsmail Fakirullah Hazretlerinin yanındayken elindeki testiyle çeşmeye gider. Bir atlı gelir atını sulama bahanesiyle genç İbrahim Hakkı`yı azarlar, testisini de parçalar, o da canını zor kurtarır ve hocasının yanına gelir. Fakirullah Hazretleri, ‘Sana bunları yapan atlıya bir şey söyledin mi?` diye sorar. O da ‘hayır` cevabını verince, “Koş git, ona bir iki laf söyle yoksa sonu felaket olur” der. İbrahim Hakkı gider ancak “Testimi niye kırdın, bana niye zulmettin” diyemez. Ve olan olur. At, sahibini çifteler ve adam oracıkta ölür. Bunu duyan Fakirullah Hazretleri, “Vah vah! Bir testiye bir adam ha! Üzüldüm buna doğrusu!” der. Öyle ya bağlanmışsa dilimiz ve susturulmuşsak, Allah-u Teâlâ ile o zalim arasından biz çekilmişiz demektir. Bu ise Allah`a havale ilkesidir.
Beşincisi: “İşte biz, işledikleri günahlardan ötürü, zalimlerden kimini kimine musallat ederiz.” (En`âm Sûresi 129) ayetinde ifade edilen hakikattir ki Efendimiz (SAV) de, “Zâlim, yeryüzünde Allah`ın adâletidir. Allah, onunla (başkalarından) intikâm alır. Sonra (döner), ondan da intikâmını alır.” (Keşf`ul Hafâ, 2-64.) buyuruyor. Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri de bunu şu güzel sözüyle açıklar: “Hakk Teâlâ intikâmın, yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünni, onu kul yaptı sanır.” Yani dün de bugün de yarın da balyoz, gerçekte ilahi takdirin elindedir. ‘Mustafa Kemal`in askeriyiz` diyenlerin, M. Kemal`in rejimi tarafından cezalandırılıyor oluşuna bu pencereden bakıldığında renkli manzaralar görülmeye devam edilecektir.
Bir de işin laikçesi ve Atatürkçesi var. Kamuda başörtüsü ve andımızın kaldırılmasının ardından beyaz Türklerin böyle cezalar alması, o mahallenin dibinde ciddi bir gaz sıkışmasına neden olacaktır. Ergenekon davasında verilen cezaların da böylece onaylanacağı netleştiğine göre bu gazı alma hesabı da hükümetin ev ödevleri arasına girecektir.