Memlekette ırmak kenarına vardım. Irmağın her noktası balık üretim havuzu gibi, iri iri balıklarla dolu ve o kadar çoklar ki su üzerinde zıplıyorlar. Ancak kimse tutmuyor. Bazı yerlerdeki gibi mübarek sayıldıkları için mi? Hayır. Zehirli türden oldukları için mi? Hayır. Özel sahipleri filan olduğu için mi? Hayır. Sebebi şu: Bizim mahalleden geçmeden altı yedi kilometre önce ırmağa ilçenin kanalizasyonu verildiği için. Öyle ki ırmakta yazın ağır bir kanalizasyon kokusu var. Yıllar önce sözde bir arıtma merkezi kurulmuş deniyor fakat çalıştırılmıyor. Deseniz ki problem neden çözülmüyor? Bu sorunun, Bu Ülke’ye uygun cevaplarını herkes tahmin edecektir.
Yalnız gayemiz burada beldemizin meselesini anlatmak değil. Bu yaşanan canlı misali Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin yaptığı gibi başka hakikatlere daha yakından bakmak için bir dürbün olarak kullanmak.
Hatırlarsanız geçen ay, agnostik, deist ya da ateist her neyse bir gencin sosyal medyada İslam hakkında şüpheler ortaya atarak kendince İslam’a meydan okumasıyla ahali hayli meşgul olmuştu. Neyse ki, bu tür kimselere karşı hazırlıklı olan birilerinin cevapları yayılınca o şahıs da gündemden düştü. Fakat gencin iddialarını güzelce çürütenler, yenmeyen balıklar misali toplumdan ilgi görmediler. Çünkü “ben acayip biliyorum” kiri dökülmüştü içlerine ve bu ucb’u arıtmak yerine “biz olmasak ne yapacaksınız” tavrını “izzet” diye akıtıyorlardı.
İyi de yenmeyen balıklar sadece bunlar değil ki?
İç basınç dış basınç konusunu her ilkokula gidene şu deneyle öğretirler: Suyla tam dolu bir bardağın ağzı kâğıtla kapatılıp ters çevrildiğinde kâğıt yere düşmediği gibi su da boşalmaz. Bunun sebebi dıştaki açık hava basıncının bardak içindeki sıvı basıncını dengelemesidir.
Devletin sınırları içindekilerle dışındakilerin de birbirine uyguladığı bir yüzey gerilimi yani basıncı var. Halkın hissiyatına verilen değer ile dışarının tavrına gösterilen tepki dengede olmadığı zaman başka bir deney devreye girer.
Nedir o? Bir pet şişenin içindeki hava çekilirse, içerdeki basınç dışarıdaki hava basıncından daha küçük olur ve şişe içe doğru büzülür. Halkı büzmek ya da üzmek istemiyorsanız, havasını dışarı doğru çekmeyeceksiniz. Asabiye ırmağına asimilasyon karıştırırsanız, balığı yenmez.
Ve buradan Filistin’e akan ırmaktaki balıklar.
Filistin’i devlet olarak tanımak elbette ki kıymetli. Çünkü Gazze’nin şu an içinden geçtiği hassas süreçte özellikle batıda işgal rejimine karşı gösterilen net duruşun bir ifadesi de bu tanıma adımıdır. Ancak “hangi Filistin” diye sorulduğunda bunun cevabı da herhalde; “İsrailin tam güvenlik elde etme hakkı vardır” diyen Mahmud Abbas’ın ve zihniyetinin hakim olduğu bir Filistin olmamalı.
En kötüsü ise hala içine necasetin en ğalizasının dökülmekte olduğu ırmaktaki balıklar.
Fakat bu balıklar diğerlerinden çok çok zehirli. Allah muhafaza üremeleri durdurulmazsa kısa bir süre sonra ne içinde zıpladıkları ırmak kalacak, ne o ırmağın aktığı nehir yatağı, ne de o nehrin havzası..
Bu ırmağa iki asırdır batı hayranlığıyla yoğrulmuş ırkçılık dökülüyor. Balıkları o yüzden köpek balıklarına rahmet okutacak kadar vicdansız ve sadist.
Bu ırmağa bir asırdan beri “dinsiz devlet, devletsiz din” foseptiği döküldü. Bu ırmaktaki balıkların da öyle kötü kokması bu yüzden.
Bu ırmak çok kirlendi çok. Bu kiri arıtmak için Allah dostları ne bedeller ödediler. Fakat dökülen pislik o kadar fazlaydı ki, onların da gücü yetmedi..
Şimdi karar vakti. Ya bu ırmağa yukarıda bahsedilen kanalizasyon dökülmeyecek. Ya da maazallah o ırmak kurutacak ekini, nesli..