Üstad, ilahi tokatları ikiye ayırıyor. Bir, zecr tokadı; iki, şefkat tokadı. Zecr tokadı, dünya ve ahiret için helaket anlamına gelen gazab-ı ilahidir. Şefkat tokadı ise Allah`a imanı olup da yer yer hata yapanları uyarmak için inen tokattır.
Üç atasözü ile tokadın cinsini teşhis etmeye çalışalım.
Birincisi: “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.” Daha birkaç hafta önceki yazımızda, İslami hizmetlerinden dolayı Müslümanlara verdiğiniz/verdirdiğiniz bu cezalar, gazab-ı ilahiye dokunur, size de memlekete de yazık olur demiştik. Ve bir aydır bu gazetede, Rehber TV`de, dindar STK gönüllülerine polis marifetiyle verilen yüzyıllarca hapis cezasının hukuksuzluğu, kanunsuzluğu, insafsızlığı konuşuluyordu. Ancak yetkililerden çıt çıkmadı, ne duyan oldu ne de kınayan. Hani bu yeni bir olay da değildi. Elazığ, Adana, Adıyaman, Konya ve İstanbul illerindeki İslami STK davalarında verilen/verdirilen hapis cezaları toplamda beş yüz yılı geçti. Ve keşke bu kadarıyla bitse… Sırf İslami çalışmaları ve İslami aidiyeti nedeniyle haksız yere içerde tutulduğu yetmezmiş gibi hasta ve felçli hali umursanmayan Fikret Bayram, Yasin Demir gibi mazlumların sesini hiçbir yetkili duymadı, binlerce imzaya rağmen kimse görmedi. O zaman da defalarca “Yapmayın, bu keyfiliğiniz gayretullaha dokunur, aldığınız ah sadece size değil memleketin hepsine zarar verir” denildi ama kimse umursamadı.
Sırf, İslam`ın ve Müslüman halkın izzeti için canlarını dişlerine takıp faaliyet gösterdikleri için, Hizbullah cemaatine mensup diye binlerce insana en azılı canavar muamelesi yapmaya devam etmeniz yetmezmiş gibi çıkardığınız kanunlar, lehlerinde ise onlar için uygulamadınız. Anneleri “ne olur oğlumu çok uzaklara götürmeyin, ben kanser hastasıyım, ziyaretine nasıl giderim” diye feryat etti, ama siz kör ve sağır kesildiniz. Hatta mahkûm Müslümanların, annelerinin cenazelerine katılmalarına bile izin vermediniz. Ve daha nice zulümleri bizzat siz bu hükümetinizle yaptınız ve yapmaya devam ediyorsunuz. Tabi ki şu anda başınızı ağrıtan vaziyet, bu gibi zulümlerin karşılığı değildir. Çünkü asıl karşılık, mahkeme-i kübradadır.
İkincisi: “Rüzgâr eken fırtına biçer.” Eğitim sisteminizi baştan sona, bahsettiğiniz iki ayyaşın fikir ve ilkeleri doğrultusunda tanzim edeceksiniz; anaokuluna aldığınız çocuğa sabahtan akşama kadar “Atatürk” dedirteceksiniz; onun hayatını, devrimlerini, hedefini ve yaptıklarını adeta ilköğretimden liseye kadar çocukların zihnine kazıyacaksınız, sonra mezun olan çocuklar ‘biz ayyaşlığın bekçisiyiz` diye putlarına sahip çıkınca kızacaksınız. Arkanızdaki muazzam halk desteğine rağmen hiçbir mecburiyetiniz olmadığı halde okullarda başörtüsünü yasaklayan yönetmeliğe imza atacaksınız, sonra sizden fuhuş ve zina serbestliği de isteyenlere şaşıracaksınız. Arap baharı sırasında Mısır`a gittiğinizde orada laikliği tavsiye edeceksiniz, sonra birileri ülkenizde alkol düzenlemesinin din ile devleti birleştirdiğini söyleyip laiklik tanrılarına sahip çıktıklarında, kendilerine çapulcu diyeceksiniz.
Üçüncüsü: “Körle yatan şaşı kalkar.” İsrail`e, Filistin`de işlediği katliamlar nedeniyle düşmanlık yaptığınızı zannedenlere işin aslının böyle olmadığını sürekli söyledik. Çünkü siz, israil`le üç-beş kuruş ticaret uğruna sadece Mavi Marmara olayı için ufacık bir özür kelimesi sarf etmesini yeterli görecek kadar Amerika bağımlısı idiniz. ‘Obama bizzat telefon açtı, bizzat özür diletti, bizzat ilgilendi` deyip de gururdan dört köşe oldunuz. Eh şimdi de Obama ve israil`in malum olaylardan duyduğu endişe bir türlü bitmek bilmeyince ve her türlü imkânla olayları büyütüp körüklemeye çalıştıklarını görünce İslamcı gördükleri Başbakana, İslam`a ve İslami değerlere en ağır küfür ve hakaretlerde bulunan aşağılık varlıklardan bile özür dileyecek kadar zilleti tercih ediyorsunuz.
Elhasıl, yanlış da çok atasözü de. Yaşanan hadiselerin şefkat tokadı olduğu düşünülürse bu, kalbinde Allah`a iman taşıdığına inanılan kişiler hakkında umut kredilerinin tükenmediği anlamına gelir. Ama yarınlar için Allah`tan değil de çapulculardan korkacaksanız, zecr tokadının inmemesi için fazla da sebep kalmamış demektir.