Hikaye bu ya, zamanın birinde aslanlar toplanmış.“Yahu” demişler, sözde kralız, ama açlıktan öleceğiz. Maymuna saldırsak, ağaca kaçıyor; fillere saldırsak, fazla büyük; Ceylanlar hızlı, yetişemiyoruz; kuşa koşsak uçuyor, balık avlamayı da bilmiyoruz.
Bir tanesi “En iyisi, öküzlere saldıralım” demiş,“İri yarı görünüyorlar, ama ne hızlı koşabiliyorlar ne de kanatları var, tam dişimize göre!”Hücum etmişler, ama evdeki hesap çarşıya uymamış. Öküz, öyle yabana atılacak hayvan değilmiş meğer. Organize oluyor, topluca savunma yapıyorlar ve püskürtüyorlarmış.
Aç aslanlar en iyisi “Tilkiye danışalım” demişler. Tilki “kolay” demiş,“Beni, öküzlerin yaşadığı zengin otlakların prensi yapın, işinizi halledeyim.”Kabul etmişler.Tilki, elinde beyaz bayrakla öküzlere gitmiş, “Saygıdeğer öküzler” demiş. “Aslında aslanlar uysaldır, sizi de çok seviyorlar.Ama şu aranızdaki sarı öküz var ya, sarı öküz, işte sorun o. Görünce tahrik oluyorlar, canları çekiyor, verin şu sarı öküzü kurtulun, kurtulun kardeşim, huzur içinde yaşayın.”
Öküz heyeti, sarı öküzünönce renginin kendilerininkinden farklı olduğunu düşünmüşler, sonra şöyle hataları da vardı zaten demişler ve onu vermekle de herkes rahat edecek nasıl olsa deyip vicdanlarını rahatlatarak teslim etmişler sarı öküzü. Aslanlar da afiyetle yemiş.Bir gün, iki gün.. Tilki gene gelmiş.“Bakın gördüğünüz gibi, saldırılar kesildi, mutlu mutlu yaşıyorsunuz” demiş ve eklemiş: “Ama benekli öküz var ya benekli öküz, o burada olduğu sürece size rahat yüzü yok arkadaş, canları çekiyor, onu verin kurtulun.”
Öküz heyeti düşünmüş, “Doğru ya o da bizden farklı. Baksanıza benekli, hem onun da şöyle şöyle yanlışları vardı. Hem sözkonusu olan “otlağın selametidir” deyip, teslim etmişler benekli öküzü. Hasılı, kuyruğu uzun olanı, burnu beyaz olanı, tombul olanı derken tilki tek tek alıp gitmiş öküzleri.
Otlak seyrelmiş, aslanlar semirmiş. Ve bir gün tilkiye artık ihtiyaç kalmamış, aslanların bizzat kendileri gelmişler. “Hanginizi istiyorsam, canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz, adamı hasta etmeyin” demiş. Otların arasında tir tir titreyen, tek tük kalmış öküzler, “keşke ilkin sarı öküzü vermeseydik” demişler, ama iş işten geçmiş.
Bugün otlakların prensi olma karşılığında aslanlara yardım eden tilki kim? Sarı öküz kim ve onu aslanlara teslim edenler kim?
Dün Osmanlı`nın gerideki son parçalarını da tek dişi kalmış canavarlara teslim eden iki ayyaş, hikayedeki o zamanın prensleriydi. Ama sonra iki ayyaşın izindekiler nice öküzler alıp canavarlara teslim ettiler.
Aslanlar suçlu, tilki suçlu… Peki, ya kardeşlerini düşmanlara teslim edilen öküzler? Tilkinin tuzağını fark edemeyen veya öyle görünen öküzler, kardeşlerini önce kendi vicdanlarında mahkûm edip sonra felakete ve helakete terkeden öküzler ne kadar masum?
Hikâyeler kal diliyledir. Ancak uzaklarda, ekran başında, pratikten uzak devlet kurup yıkan romantik İslamcıların ucuz duygularla acı satın alırken bedel niyetine sarı öküzü teslim etme kararı aldıktan sonra, ‘sen hele bir özeleştiri yap` deyişleri hem hal diliyle hem de kal diliyle bir vakıadır.