Peygamber Sevdalıları Vakfının Sahabe Ayı ilan ettiği Kasım ayında bu yıl Hz. Talha b. Ubeydullah(ra) da yad ediliyor.
Değersizlik ve duyarsızlığın kasıp kavurduğu bir felaketler ve helaketler asrında da sahabe vurgusu önemli. İslam’ın yayılmasında ve kendilerinden sonraya aktarılmasında birinci halka olmaları onların vazgeçilmezliği için yeterli.
Ancak onları takdir etmeyi Allah azze ve celle kendi üzerine almış ki ölçüp biçerken dilimize sahip çıkalım, haddi aşmayalım, kıymetlerini bilelim. Ne buyuruyor celle ve ala:
“Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.” (Tevbe 100)
“(Allah'ın verdiği bu ganimet malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır. Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Haşr 8-9)
“Muhammed Allah'ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar da inkarcılara karşı şiddetli kendi aralarında merhametlidirler. Onların rüku ve secde ederek Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Yüzlerinde secde izlerinden (meydana gelen) belirtiler vardır.” (Fetih 29)
Ve Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet-i kerime, sahabenin ya sorduğu soruya bir cevap olarak ya onların yaşadığı bir soruna çözüm olarak ya da kendilerinin yaptıkları şeyleri düzeltme olarak da inmiştir.
Yine Kur’an-ı Kerim, önce Peygamber Efendimiz(sav)’e ve O’nun mübarek feminden de sahabenin hıfzetmesi, alıp yazması ve nakletmesiyle sonraki asırlara ulaşmıştır.
Ve Sahabeyi anmadan, Sünnet-i Seniyye’yi tarif etmek, dolayısıyla tüm itikad, ibadet, ahlak ve muamelatıyla İslam külliyatını anlamak ve kaydetmek imkansızdır.
Yalnız sahabeyi sadece kalple değil, akılla ve ruhla tespit etmek gerekir. Tabi bu da liyakat ister.
Hz. Talha b. Ubeydullah(ra) da kalp ile okunduğunda, her yaptığına mutlaka gönül bağlanıp teslim olunan eşsiz bir yiğit, benzersiz bir cömert, muazzam bir fedai olduğu aşikardır.
Akıl ile okunduğunda, Cemel hadisesindeki konumu ile ardından yaşadığı pişmanlığın hemen akabinde şehadetle ruhunu teslim ederken bir beşer normunda zikzaklar çizebildiği görülecektir.
Ruh ile okunduğunda, diğer öncü sahabeler(rhüm) gibi, insanlığın vahye tabi kılındığı ilahi projede çok bariz olarak seçildiği, adeta belli noktalara kaderin, memur gibi açıktan atadığı, yüce bir şahsiyet olduğu fark edilecektir.
Hz. Ali(rh)’dan 60 yıl sonra beşinci halife diye de meşhur olan Hz. Ömer b. Abdülaziz’in “Allahü teâlâ, ellerimizi bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de dilimizi tutup, bulaştırmayalım!” sözü sahabeyi kalple, akılla ve ruhla okumanın denge noktasıdır.
İlla ki, tarihte yaşanan her bir olayın ders ve ibret yönü önemlidir. Ancak bunu tahlil edecek kimselerin insaf, izan sahibi hikmet ve hakikat ehli olmaları gerekir.
Siyer, beşeri vahye uydurma projesi olduğuna göre Kur’an’ın nüzulü tamamlanırken sahnede olanların öyküsü de o aktörlerin kendisinden değil Levh-i Mahfuzdandır.
Kur’an-ı Kerim; cihadı, cömertliği, infakı, sıdkı, itaati yalnız lafızlarla anlatmaz o, kelimelere Ebubekir cismi, Talha sureti, Osman silueti, Ali kisvesi giydirir. Ve böylece konuyu üç boyutlu hale getirir.
Bütün yüksek vasıfların tamamen ve yalnızca Resulullah(sav)’de toplanması, insanların; “ya biz kim O kim, O, Allah’ın seçip yardım ettiği bir peygamberdi” mazeretine kaymaları sonucunu doğurabilirdi. O yüzden sanki “bakın “en güzel örneği” ilimle, şecaatle, hakkaniyetle modellemiş birileri var işte onlardan Hz. Ali(rh)” denmiş oldu.
Talha b. Ubeydullah(rh)’ın mesela sehavet, cud, kerem gibi sıfatları, bizim bu hafsalamızın alacağı türden olmadığı için O’nu anlatmak belki kolaydır lakin anlamak zordur.
Bir ticaretinde kazandığı yedi yüz bin dirhemini evinin köşesine bıraktığında, o kadar çok para ile aynı ortamda bulunmanın huzursuzluğunu fark eden hanımı, “dağıtalım, rahatla” dediğinde yüzünde güller açan ve o anda hepsini dağıtıp kurtulan bir zattan söz ediyoruz.
Bir anda sevinçle dağıttığı yedi yüz bin dirhemin bugünkü karşılığı 15 milyon lirayı geçiyor.
Haydi sadece şu misali anlamaya çalışalım.
Hesaplardaki paraları bir kenara bırakarak..
Haydi zorlayalım.
Bir daha.
Bir daha.