Özkan Yaman

Sükût’un altın olduğu demler

08.01.2020 07:05:28 / Özkan Yaman

“Çok defa okuyunuz (ki); kuvve-i mâneviyeniz kırılmasın” (Emirdağ Lahikası) dediği Meyve Risalesinin Dördüncü Meselesinde Bediüzzaman Hazretleri, şöyle der:

“Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil(içiçe) dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zihayat(canlılar) ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat(geçici) arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip(ters orantılı) vazifeler bulunabilir.

Fakat büyük dairenin câzibedarlığı(çekiciliği) cihetiyle(yönüyle) küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, mâlâyani(gereksiz) ve âfâkî(rasgele) işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.”

Bu ifadeleri, şu Hadis-i Şerif’in bir şerhi olarak da okuyabiliriz: “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmaması, onun imanının güzelliğini, derinliğini gösterir.”(Tirmizî, Zühd 11)

Bilen bilmeyen, anlayan anlamayan, yetkili yetkisiz, gerekli gereksiz; herkesin her konuda, her olayda ahkam kestiği, kanaat serdettiği yerlerde illâ ki kalpler incinir.

Su-i zanlar, içten içe husumetler, günah almalar, tahrik etmeler ve gönülden uzaklıklar da cabası..

Elbette ki fikirlere ruh vermek için Allah’ın ayeti, lütfu ve emri olan iyi tavsiyede bulunmak konuşmak ve konuyu değerlendirmek gerekir.

Yol göstermek, bakış açısı kazandırmak, yanlıştan korumak, irşad ve ıslah etmek için tabi ki söz icap eder.

Teselli, tebrik, teşvik gibi hareket de heyecan da mutlaka kelama, anlatıma, hitaba ve seslenmeye muhtaçtır.

O yüzden kritik zamanlarda da bakış açısı kazandıran ama ihlası kaybettirmeyen, ufuk açan ama kardeşlerin arasını açmayan, ilgi uyandıran ama nefret uyandırmayan, kendine getiren ama karşı karşıya getirmeyen yorumlara bütün Müslümanların ihtiyacı olduğu açıktır.

Ancak bazen de susmak öyle faydalı, öyle elzemdir ki, “Susan kurtuldu.” (Tirmizî, Kıyâmet 50; Dârimî, Rikâk 5) Hadis-i Şerifinde buyrulduğu gibi sözün gümüş olduğu yerlerde altın değerinde olan bu sükût, hem dilini tutanın bizzat kendisini kurtarır hem de etki alanındakileri..

Korkak, ürkek, cahil, sürü, zavallı, aldanmış, vs. ne tür etiketle kınarlarsa kınasınlar, zor zamanlarda, üstümüze vazife olmayan mevzuda konuşmanın ve yazmanın yol açacağı tahribatın farkına vararak hassas davranmanın peşin mükafatı diriltmek değil de nedir?

Konuşmaya vazifeli olmanın ağır mesuliyeti ise dua bekler. Hz. Ebubekir Sıddık’a atfedilen şu niyaz gibi: “Rabbimiz, bize Hakkı Hak olarak göster, Hakka uymakla rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla rızıklandır.”

Ve bir de yorumlanan meselenin bütün yönleriyle bilinmeme durumu var ki en vahimi bu olsa gerektir. Zira bu halde nefsî saikler fazlasıyla ön plandadır. 

"Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur." (İsra 36)

Mevlâ, kurtulanlardan eylesin. Amin.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar