Oğlunun problemlerinden ve uygunsuz yayınlar izlediğinden yakınan hanımefendi okuyucumuz şöyle diyor:
“Eşim işine öğle vakti gidiyor, gece geç geliyor. İki kızım, iki oğlum var. Büyük oğlum lise son sınıfta. İlk sene İmam Hatib Lisesine gitti, orada bütün dersleri zayıftı, babası onu başka bir okula aldı. Bu okulda da dersleri çok iyi değil. Okula gitmekten nefret ediyor. Zor bela sınıfını geçiyor. Pek dışarı da çıktığı yok. Çıksa da zaten görüştüğü arkadaşları çok düzgün değiller. Geçen yıl, onlarla şehir dışına çıkmış bize sonra haber verdi. Babası da çok kötü dövdü. O yüzden pek evden çıktığı yok. Eve de güya çocukların ödevleri filan oluyor diye internet bağlattık. Ama bu sefer de büyük oğlan sürekli bilgisayarında oyun oynuyor, film izliyor. İzlediği filmler de şiddet ve ahlaksızlık çok fazla. Bunları seyretme diyorum, kızıyorum, bazen kabloyu filan çekiyorum. ‘Ben ahlaksız yerleri geçiyorum, izlemiyorum` diyor ama ben biliyorum ki izliyor.
Sadece bilgisayardan değil, birkaç defa telefonundan da edep dışı şeylere baktığını gördüm. Çok sinirlendim, seni babana söylerim dedim. O da bana kötü laflar etti. Babasına söylesem yine dövecek daha kötü olacak diye korkuyorum. Namazını da neredeyse hiç kılmıyor, beni dinlediği yok cumaya gidiyor o da sanki babasının korkusundan. Diğer çocuklar da böyle bir şey yok. Ne yapacağım bilmiyorum?”
Evvela Hz. Ali`ye atfedilen şu sözü hatırlayalım: “7 yaşına kadar çocuklarla çocuk olun, onlarla oynayın. 7–15 yaş arasında onlarla arkadaş olun. 15 yaşından sonra ise, çocuklarınızla danışın, istişare edin.”
Ergenlik dönemi(12-18 yaş) gelişim açısından bir geçiş dönemidir. Kendisini ne tam çocuk ne de tam erişkin biri olarak göremeyen gencin içinde, adeta sürekli obruklar meydana gelir ve bu devasa boşlukları doldurmak için en yakınından başlamak üzere kuvvetli aidiyet bağlarına ihtiyaç duyar. Önceki dönemlerde sağlıklı yürümeyen aile içi iletişim nedeniyle genç, bu aşamada sosyal çevrelerden kendine kimlik bulmaya yönelir. Bunu bulmakta zorlanınca da zayıf iradesini fark eden çirkin odakların ağına takılır.
Ailenin üzerine titrediği, ilgilendiği ve bir şekilde sıkıntısını çözmeye çalıştığı örneklerde genç, içine düştüğü tehlikeden, Allah`ın yardımıyla kurtulur. Ancak problemin daha kolay ve daha hızlı çözülmesi için atılan adımların rasgele olmaması gerekir. Deneme yanılma yoluyla değil, hikmet, feraset, bilgi, tecrübe, sabır, dua ve en önemlisi de ilgide kaliteyi gözetmeye dikkat etmelidir.
Bu yaşlardaki hızlı bedensel değişime bağlı olarak, akıl, kalp ve ruh da kendini yeniler. Ve bunların açlığı doyurulmalıdır.
Ruh, onay bekler, takdir ister, kendisini değerli hissetmek arzusundadır. Ona, “sen değerlisin, önemlisin, etkilisin, lokomotifsin, güvenilensin, beklenilensin” mesajını vermek gerekir. Bunu da illa ki okul başarısına filan endekslememek gerekir. Bu, ailedeki bir çok konuda onun fikrine başvurmak ve hatta onun dediğini yapmakla olur, ona güvendiğinizi belli etmekle olur, ona sorumluluk vermekle olur. Onu toplum içinde itibarlı kılmakla olur.
Kalp sevgi bekler, bir güzel söz, bir çift gülen göz, bir hediye, beraber vakit geçirmeyi arzular. Onu affetmede, onu kucaklayıp sarmada, onunla sohbet etmede cömert olmak gerekir.
Akıl ise fikir ister, ona büyük adam muamelesi yaparak, fikirlerini anlatacağı ortamlar oluşturmak, güncel siyasi olayları dahi ona yorumlatmak, beğeneceği eser ve kaynaklara yönlendirmekle olur.
Sadece hata yaptığında hatırlanan çocuğun payına, elbette ki azar, tokat, hakaret, şiddet ve kınama düşer. Yine de paniğe gerek yok -dedik ya- çocuğunuz için endişeliyseniz, içiniz yanıyorsa, yüreğinizi tutuşturan Allah, ışığını da size verir ve inşallah onunla selamete çıkarsınız.
Dua bekleriz.