Kocasının sorumsuzluğundan yakınan bayan okuyucumuz şöyle diyor:
“On yıldır evliyiz. Ama sanki tek yaşıyorum. Üç tane çocuğumuz var. Kocamın evde varlığı ile yokluğu aynı. Hatta o olmadığında ben en azından ondan bir şey beklemediğim için kendimi de üzmemiş oluyorum. Çocukların okuluyla, üst başıyla, ödevleriyle sadece ben ilgileniyorum. Okul toplantılarına ben gidiyorum. Kocam, çocuklarının ne sınıfını, ne öğretmenini, ne de ne yeyip ne harcadıklarını bilir. Ödevlerini hep ben yapıyorum. Kocam, onların bazen kaçıncı sınıfta olduğunu bile umursamıyor. Hastalanırlar, o, hiç ilgilenmediği için ben doktora götürüyorum.
Haydi mutfak ve temizlik benim işim bunları demiyorum ama evin faturalarını ben ödüyorum, alışverişini ben yapıyorum, musluk sızdırıyor, ben değiştiriyorum, lamba patlıyor ben takıyorum, buzdolabı bozuluyor, servisi ben çağırıyorum. Evi ben boyatıyorum. Oturduğumuz ev sobalı. Odunu kömürü ben satın alıyorum. Sobayı ben kurup temizliyorum, yakıyorum. Üst komşuda kavga gürültü eksik olmuyor, ben gidip muhatap oluyorum. İki oğlanı da geçen sene sünnet ettirdik. Hiçbir şeyle ilgilenmedi.
Eve de çok geç geliyor. Ben çok söylemesem para verdiği de yok. Çoğu zaman elimde para olmadığı için alışverişi borca yapıyorum. Hani benim yaptıklarımın kıymetini bilse, bir gün olsun Allah razı olsun dese yine neyse. Ona göre sanki ev otomatik yürüyor, ben işin içinde yokum. Bazen çok yoruluyorum, ister istemez kavga ediyoruz. Sorumsuzsun, diyorum. O da, “beğenmezsen çeker annenin evine gidersin” diyor, çekip gidecek oluyorum. Sonra kahredip devam ediyorum. Meseleyi kimseye söylemeyeyim diyorum, dayanamıyorum. Böyle nereye kadar sabrederim bilmiyorum.”
Bu köşede daha önce buna yer versek de, bu türden şikayetlerin çok gelmesi nedeniyle sorunla tekrar ilgilenmek durumunda kalıyoruz. Bu tür anlatımların tek taraflı olması nedeniyle kesin bir hüküm vermekten ısrarla kaçınmanın da bir zaruret olduğunu hatırlamak zorundayız.
TDK sözlüğünde fedakârlık şu şekilde tanımlanmış: “Özverili davranmak, azlığına katlanmak, az oluşu ile yetinmek, vazgeçmek”. Ve bunun için de Peyami Safa`nın şu sözü örnek gösterilmiş: “Kadınlar fedakârlık ettikleri erkekleri severler.” Zihin, refleks olarak bu sözü ilk başta şöyle algılıyor: “Kadınlar fedakârlık eden erkekleri severler.” Hayır cümle öyle değil. Saadet, huzur ve mutluluk nedir? diye sorulsa, birilerinin sizin noksanlarınızı karşılaması değil, sizin birilerinin noksanlarını tamamlama çabanız diye cevap verilecektir. Evet tarife göre, ailede fedakârlık; eşlerin birbirinin açığını kapatması, kusurlarını örtmesi, hatalarını telafi etmesi, az olan ilgisine katlanması, yetersiz olan yardım ve desteği ile yetinmesi, her şeye zamanında yetişen, her şeyi hemen çözen, ilgi, sürpriz, hediye ve yardımıyla şaşırtan bir mükemmel eş güzellemesinden bir ölçüde vazgeçmesidir.
Fedakârlık, karşıdakinden bir şeyler beklemenin zıddıdır. “Sizi ancak Allah rızası için yediriyoruz. Sizden karşılık da, teşekkür de beklemiyoruz.” (İnsan 9) Demek ki, fedakârlıkta esas olan husus, yapılan hizmetin, çekilen çilenin, katlanılan eziyetin, sabredilen halin karşılığını, zevcesinden bile değil Allah`tan beklemektir. Muhabbet de zaten ancak fedakârlıkla izah edilebilir.
Kadının evde yapması gereken işler, hiçbir kanunla filan madde madde belirlenmiş değildir. Mesela, “Kadın sadece yemek yapar, lavaboyu siler, alışverişi de kadına yaptıran erkeğe, şu yasaya göre şöyle yaptırım uygulanır veya şu kadar günah kazanır” diye bir ceza da hüküm de yoktur. Bununla birlikte, İslam der ki; “kadın evin işini yapmaz ise, erkek, hizmetçi tutacaktır. Çocuğu emzirmez ise, süt anne bulacaktır”. Yani, eşi bile olsa kimse kimseye fedakârlık yapmak zorunda da değildir.
Fedakârlığın en büyüğünü tabi ki erkek yapmalıdır. Evin geçimi için dışarda her türlü zorluğa katlanmalı. Evin ve evdekilerin bütün ihtiyaçlarını, sorunlarını, isteklerini kendine dert edip ilgilenmelidir. Fedakârlığın, imanla, güzel ahlakla, ihlasla, takvayla ilgisi de açıktır, o yüzden namaz gibi son nefese kadar devam edecektir.
Fedakarlığın karşılığını Allah, sürekli verir de, mesele bunu fark etmektir. İşte o fark edişe şükür diyorlar.
Dua bekleriz.