M.Zeki Ergin

Zafer(!) Sarhoşluğu veya kendini bilmezlik

18.03.2011 16:32:21 / M.Zeki Ergin

Bu süreç İmam Hüseyn`in, kendisinin ve çoğunluğu ehli beytinden olan ashabının katledilmesine mal olan kıyam sancağını dalgalandırması ile başlamıştır.

Daha sonra İbn-i Zübeyr, Muhammed Nefsü`z-Zekiyye gibi bazı şahsiyetler İmam Hüseyin gibi kıyam yolunu tercih etmiş, kimisi de İmam Ebu Hanife gibi bazı mazeretlerinden dolayı kıyamı desteklemekle yetinmiş, İmam Malik ve İmam Caferi Sadık gibi bazıları da rejimden uzak durarak irşad ile yetinmiş, İmam Ahmed b. Hanbel ve İmam Gazali gibi bazıları da dinin ruhuna yönelik olan tehdit ve saldırıları def etmekle uğraşmışlardır.

Hepsi de zafer ve muvaffakiyetin Allah`tan olduğunu bilerek, Hz. Resulullah`ın sünnetinin ruhuna en uygun olduğuna inandıkları yöntem ve usullerle bu kutsal vazifeyi yerine getirmeye çalıştılar. Ama hiç birisi –istisna bazı ufak eleştiriler haricinde- bir diğerini itham etmedi. Ne Caferi Sadık İbni Zübeyr`i fitneye sebep olmakla suçladı ne de daha sonra kıyam edenler İmam Caferi Sadık`ı korkaklıkla itham etti.

Hepsi bir diğerinin mücadele tarzını; yaşadığı coğrafya, toplum, zaman, kendisi ile arkadaşlarının özel yetenekleri etmenlerini göz önünde bulundurarak Hz. Resulullah`ın mücadele tarzının ruhuna mutabık bir tarz geliştirmeye çalıştıklarını bilip hoşgörü ile karşıladılar. Eleştirilerinin hedefine yerleştirdikleri tek bir tarz vardı o da; rıza-i ilahi endişesinden ziyade zafer için tüm enstrümanları mübah gören tarzdı. Yani sırf başarı için kaba olacak ama binbir takla attıran tarz.

Zamanımızda kıyam sünnetinin sancaktarlığını yapanların önde gelenleri; -en azından bizim toplumumuz için- Mısır`da İmam Hasan el Benna, Seyyid Kutup; Türkiye`de Üstad Bediüzzaman, Şeyh Said; İran`da İmam Humeyni ve diğer bazı salihlerdir.

Şimdi, Amerika ve dünya siyonistlerinin kendilerine izin verdikleri kadar Müslüman olan birileri çıkmış; elde ettiklerini sandıkları güya bir zafer(!) sarhoşluğu içerisinde Bediüzzaman`ı da kendilerine kalkan yaparak Şeyh Said Efendi gibi İran İslam Cumhuriyeti İnkılâbına ilham olmuş bir dâhiye saldırma cüretinde bulunuyorlar. Amerika`ya olan takvalarından, kendileri için çizilmiş sınıra dahi yanaşmayanlar; Şeyh Said Efendi`nin dine yarardan çok zarar verdiğini; Mısır firavunlarını ve onlar gibi diğer dünya firavunlarını İslam ümmeti nezdinde ebedi bir mahkûmiyetle mahkum eden Seyyid Kutub gibi büyük bir ideologu ve üstadı görüşlerinin bugün çürüdüğü ile itham ediyorlar.

Evvela, Bediüzzaman`ın Şeyh Said Efendi`nin hareketine bakış açısını merak edenler, Bediüzzaman ile Şeyh Said Efendi`nin oğlu Şeyh Ali Rıza arasında Ankara`da geçen konuşmalarına bakabilirler. Bundan mutmain olmazsa; Danıştay`ın, Isparta`da bir bulvara Bediüzzaman`ın isminin verilmesi ile ilgili davada verdiği kararın gerekçesindeki; “Resmi belgelerle Şeyh Said İsyanına destek verdiği bilinen ve bundan dolayı sürgün edilen Said Nursi`nin ismi Türkiye Cumhuriyeti  sınırları içerisinde herhangi bir yere verilmez.” Şeklindeki kararına bakabilirler.

Ya da bu herkesin kendisinden şikayetçi olduğu rejimin Şeyh Said Kıyamının gerçekleştiği yerlerde tutunup tutunmadığına baksınlar. O zaman Şeyh Said Efendi`nin dine daha çok zarar mı verdiğini yoksa hizmet mi ettiğini göreceklerdir. Örneğin Bingöl`e baksınlar, Diyarbakır`a baksınlar ya da kıyamın yayıldığı diğer herhangi bir yere baksınlar.

Ya da o yere göğe sığdıramadıkları yöntemleri ile olsaydı acaba şimdi Kürt halkı ne durumda ve kimlerin avucunda olacaktı bir düşünsünler. Herhalde biraz daha insaflı olurlar diye düşünüyorum tabi eğer bu yazılar bazı mahfillerin direktifleri ile yazılmamışsa tabi…

Biz İmam Humeyni`nin Şeyh Said Efendiyi kast ederek yaptığı bir açıklamasından bir sözle bitirelim: Eğer bu şehit olan alimler kanlarını bu yol için dökerlerse, bize düşen de onların kanını ve onların yolunu sürdürmek olacaktır ki bunun bedeli dünyada pek ağır olsa da ALLAH`ın indinde mükafatı sayılamayacak kadar çoktur.

Selametle…

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar