Mirali Yıldırım

DOĞU-BATI MEKTEBİ Çok Şey Biliyoruz ama…

07.10.2022 04:26:00 / Mirali Yıldırım

Her şeyi biliriz… Millet olarak her şeyimiz var derde devadan başka!

Son iki yüz yıldır Halkı Müslüman Ülkeler geriliyor, gittikçe halklarına diyecekleri daha çok korkuları, öğütleri var.

Müslüman Halkların da gördüğü, duyduğu, okuduğu nice dram, hayır ve şerler oldu; masum olsa da her defasında anlamadığı nice dava dosyalarından mahkûm oldu.

İşte aziz halk olarak tam da bu yüzden; iktidarlardan dinleyeceğimiz öğütler, muhalefete hatta dünyaya diyeceğimiz çook nasihatimiz var.

Bu bir sorundur belki de bir illet… En yetkiliden en yetkisize hepimize bulaşmış.

Görev belli! Varacağımız hedef yolunda çok hafriyat ve moloz var! kim yaptı bilmem ama “Bize düşen tarihi borç atalardan/Tarihi temizlemek Sahte Kahramanlardan!”(nfk) ama tarihimizi de sorgulayamıyoruz.

Mesela Batı’daki “aydınlanma” neden bizde de olmadı veya olmasına gerek var mıydı? Hilafetten nasıl saltanata nasıl geçtik? Kerbela neydi? Oradaki dava neydi? Cumhuriyet kültürü nihai olarak nerede, kimler tarafından şekillendi? Darbeci Zihniyetleri sorgulayamıyoruz bile!

Mazinin çürük temellerini sorgulayamadığımız gibi hizmet binalarımızı da bu temeller üzerine bina ediyoruz.

Kutsal devlet, sorgulayamayan insan isteyen kim? Tarih bilincimiz, sosyal ve siyasal yaşamımız; Kur’an ve Resulullah(as)’ın pratiğine rağmen beşer aklıyla şekillenmiş.

Kim ne derse desin, birileri hakikat kalemize yaman goller atmış, atmaktadır. İşte kelepçeli irademizin resmi:

“Hikmetini sormam, ince elemem/ Âmirimdir, ona karşı gelemem/ Haklılığına eylemişim kanaat/ Benden ona kayıtsız, şartsız itâat/ Gözlerimi kaparım/ Vazifemi yaparım./..” (Gökalp- Vazife).

Buna hepimiz de dâhiliz. Bu teslimiyetçi bilinç, bizdeki “Ortak Akıl” bile olmuş!

Hakikat kuvvetle muhtemel ki bunun tam tersidir. Öyle olmalı..

Çare: “Çok bilen çok yanılır. Çok söz, yalansız; çok mal da haramsız olmaz..” sözlerinden dersler çıkaracağız.

“Hani İbrahim, ‘Ey Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster’ demişti. (Allah) ‘İnanmadın mı?’ dedi. O: ‘Hayır, inandım. Ama kalbim mutmain olsun diye!’ dedi.”(Bakara 260) 

Görüldüğü gibi; Peygamberler masumdur ve bizim rol modellerimizdir. Onlar, Peygamber kimliğiyle kusursuz itaat ettikleri Allah’a sorular soruyor; “KUN! Feyekun=OL dedi! Oluverdi” emrine rağmen, Kainatın Sahibi ’ne, “ölüleri nasıl dirilttiğini..” sorabiliyorken; bizler; Yaratıcı ’ya karşı bunca isyana rağmen; her tarafı suç, günah hatta kebairle dolmuş fanilere soru soramıyor; hatalarını sorgulayamıyoruz!

Başta her fırsatta dizginsiz ve kontrolsüz yaptığımız, konuşma kültürümüzü ehlileştireceğiz. Az konuşacağız, çok okuyup düşüneceğiz. Şahsımız olarak ustası olduğumuz bir alana ağırlık verip çırağı olduğumuz sayısız alanlardan vazgeçeceğiz.

Siyaset alanında da çok yanlışımız var. Hatalı seçilenlerimizi bir sonraki dönemde yine seçebiliyoruz. Yine kapımıza gelir, tekrar seçiyoruz. “Bizim” olan hatasızdır, kusursuzdur. Haşa “it olsa da bizimdir..” anlayışı hala belirleyici oluyor.

Hata, başarısızlık hatta ilke ve davasına ihanetine rağmen; bir siyasiyi, bürokratı veya bir zihniyeti tekrar tekrar onurlandırmak “ayıptır, günahtır, cinayettir..!” Bu anlayışın çok ağır faturalarını ödedik, ödemeye devam ediyoruz.

Kalkınmış millet ve devletlere baktığımızda şunları görürüz:

Aile fertlerinin her birinin bir meşguliyeti vardır. Eğitim sistemi; her ferdi bilgi, imkân ve istidadına göre ihtisas yapacağı alanlarla buluşturmuş. Üniversiteye varıncaya kadar nice mesleki durak ve istasyonlarda adam eksiltmiş.

Üniversitede de lisans ve lisansüstü eğitimlerde özü oluşturmuş. Bu özün içinde de daha özel,

yüksek ihtisaslarla yeni yaşam felsefeleri, bilgi ve buluşlara imza atacak yetkin kişiler yetiştirmiştir.

Kalkınmış ülkelerde yetkin insan ve beyin gücü olmasa da çözümü hazır. Bizim ellerden, dünyanın her yerinden kendi arzu ve isteğiyle gelecek yetkin insan ve beyin göçü için gerekli ortamları hazır. Müslüman Miletlerdeki liyakat, ayaklar altında olduğundan; Batı’nın; liyakatli insan bulması için çok şey yapmasına da gerek kalmamıştır.

Siyaset ve muhalefet cephelerindeki durum aslında birbirinden farksız. Birinin yaptığını diğeri bozabiliyor. Dahası; her iki cenahta da “kendi eğrisini doğru görmeye şartlanmış” bir kör basiret, bir fanatizm mevcut. Hal böyle olunca da muhalefetin veya özellikle de iktidarların pek bir şey yapmalarına da gerek kalmamış. Özellikle de taşralarda “ceketini assa seçilir(!)” anlayışı da bir vakıa.

“Siyasi konuşmalar, politize olmuşluk ve her sahada konuşacağı çok sözü olan insan yüzdesi” zirveden en aşağılara inildikçe artmaktadır. Dünya meselelerini konuşma, olan bitenler için işini gücünü bırakarak haberlere hem de fasık haberlere zaman ayıran bir çoğunluğumuz da var.

Hâsılı kelam, o kadar çok şey biliyoruz ki bilmediğimiz bir şey kalmamış; hakkında konuşamayacağımız bir bilim, sosyal veya siyasal saha kalmamıştır. Harici ama dâhilde de işbirlikçileri olan bir Üst Akıl, böyle düşünmemizi istemiştir.

Yedik mi? Tabi ki! Ya ahir ve akıbetimiz?

Bu akıl, zekâ ve birikimle ya dünyayı kurtarırız ya okyanuslara açılmış yelkenli gemimizi batırırız.

“Dünya savaşı haberleriyle ilgilenmeyen, zaman ayırmayı aklının uçundan geçirmeyen; “ateşler içinde evladım yanıyor… Onu kurtarma çabasındayım..” diyen Ustad Bediüzzaman’ın mekanı cennet, mirası daim olsun amma kulakları çınlasın! Wesselam!

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar