İslam medeniyetine karşı alternatif oluşturamayan Batı, ilmi buluşları ve teknolojik gelişmelerine rağmen boy ölçecek durumda olmadığını anlamıştı. Uzun yıllara varan Haçlı savaşlarıyla da İslam medeniyetinin kılıçla yok edilemeyeceği sonucuna varmıştı. Bozgunculuk yoluyla Müslümanları İslam kültüründen uzaklaştırmaktan başka çaresi kalmadığına inanıyordu. Son iki asırda yaşadıklarımız, İslam`dan uzaklaştırma adına yapılan bunca cinayetleri açıkça gözler sermektedir.
Fransa`nın sömürgesi Martiniqu`de doğup, Fransa okullarında eğitimini tamamlayan, bu ülke adına Nazilere karşı savaşan, daha sonra Fransız sömürgeciliği adına psikiyatrist olarak gittiği Cezayir`de, Cezayir kurtuluş hareketi saflarına katılan meşhur eylemci ve yazar Frantz Fanon kitaplarında, genelde Batının, özelde de sömürgeci Fransa`nın Müslüman kadınların örtüsü ile ilgili projelerini masaya yatırır.
Özellikle “Cezayir Devriminin Beşinci Yılı” adlı kitabının birinci bölümünde Fransız işgalcilerin Cezayir kadınının çarşafıyla ilgili projeleri şu satırlarla dile getirir: “Cezayir`de çalışan Fransız görevliler, bir milletin asaletini yok etme vazifesini üstlenmişlerdi. Cezayir halkının yaşam şekillerini ve asaletini hatırlatacak her şeyi yok etmeyi tasarlıyorlardı. Uzun araştırmalar neticesinde Cezayir kadınlarının üzerindeki çarşafın sömürgeciliklerinin önünde büyük bir set oluşturduğunu anlamışlardı. Çarşafıyla kültürünü yaşayan Cezayirli kadın, Batı kültürünün oyunlarından uzak kalabilmekteydi.
Cezayirli kadınların mücadelede önemli roller üstlendiği de anlaşılınca kadınlara hükmetme ve onları kontrol altına alma üzerine iyice yoğunlaştılar.
Cezayir kadınlarının çarşafını çalışmalarının odağına aldılar. Çarşafı Cezayir kadınının özel durumu ve asaletinin koruyucusu olarak gördüler. Çarşafa yönelik büyük bir mücadele başlatan sömürgeciler, Cezayir kadının hayatından çarşafı çıkarmak için büyük yatırımlara giriştiler.
Psikolojik faaliyetlerinin önemli kısmını Cezayirli kadınların çarşafına yönelten işgalci güçler, çarşafı halkın gözünden düşürmek için ilginç yöntemlerden faydalandılar. Bir kadının hicabı terk ettiğini sembolik olarak göstermek için değişik örneklerden istifade ettiler. Ellerindeki birkaç örtüsüz kadını kullanıp, bunları açık çehreleri ve özgür bedenleriyle geçerli bir para gibi Cezayir Avrupa`sının orasında burasında sergiliyorlardı.
Bu kadınların etrafında feci bir propaganda halkası oluşturdular. Bir grup açık kadından dolayı zafere ulaştıkları edasıyla heyecana kapılan Avrupalılar, bu kadınların eski hallerine dönecekleriyle ilgili kaygılar taşırken, bunları yeni bir dine giren kimseler gibi çepeçevre sarıyor, onların amellerini psikolojistlerin nazarında din değiştirme ve özgür hayata adım atma şeklinde yorumluyorlardı.
Tesettürünü terk eden bir kadını din değiştirme şeklinde yansıtan ifadeleriyle başarı sağlayan sanatçılar, Avrupa toplumunda önemli bir konum elde etmekte ve hükümetin takdirini kazanmaktaydılar. Hükümet yetkilileri ise, kayda geçen her başarıdan sonra, Batılıların yerli halkı nüfuz altına alması için Cezayir kadınının en büyük dayanak olduğuna daha fazla inanıyorlardı.
Bedenlerden çıkarılan her çarşaf, o zamana kadar sömürgecilere kapalı olan alanlarda yeni ufukların açılmasına yol açıyordu. Bedeni çıplak hale getirilen her Cezayirli kadın yeni fırsat kapılarının açılması demekti. Örtülü çehreleri örtülerinden soyutlamakla, sömürgecilerin işgal ile ilgili umutları on katına çıkıyordu.
Cezayirli kadınlardan birinin örtüsünü çıkarmasıyla, toplumun direniş altyapısı gevşiyor, saflarda sarsıntılar meydana geliyor, kopukluklar yaşanıyor ve işgalciler için yeni fırsatların doğmasına yol açıyordu.
Çıkarılan her çarşaf, tesettürden arındırılan her beden, işgalcilerin sıkıntılı ve mağrur bakışlarına hedef olan her çehrenin taşıdığı mana, Cezayir`in varlığının inkârı ve işgalciler tarafından namusunun çiğnenmesini kabul etmekti. Terkedilen her çarşaf, Cezayir toplumunun kendisini Batılı sömürgeci patronun mektebine teslim edişiydi. Böylece işgalcilerin rehberliğinde ve kontrolünde adet ve geleneklerinden bir bir el çektiriliyordu.”
Frantz Fanon, kitabının başka bir yerinde ise şunlara yer veriyor: “Şu anda içinde bulunduğumuz 1959 yılında örtüsüz kadınların yardımıyla -ki bunlar işgalcilerin suç ortaklarıdır- Cezayir toplumuna boyun eğdirme rüyaları, işgalcilerin zihnindeki yerini canlı olarak korumaktadır. Sadece kadınlar değil Cezayirli erkekler de Avrupalı dostlarının ya da Batılı patronlarının eleştirilerinden kurtulamamaktadır. Bu güne kadar birlikte çalıştığı Cezayirli iş arkadaşına eşinin örtülü olup olmadığını sormayan Avrupalı hiçbir işçiye rastlanmaz. Ve ona “Niye Avrupalılar gibi yaşamaya karar vermiyorsun?” sorusunu yöneltiyorlar.
Fanon, başka bir yerde ise şunları dile getirmektedir: “Avrupa Aydını da çarşafından dolayı Cezayirliyi azarlamaktan çekinmemektedir. ‘Kadınların örtüsünün Batılı gelenek ve adetlerin önünde neden engel oluşturduğunu, sömürüye tabi tutulmuş toplumun dönüşümü için Cezayir aydınlarının etkili davranmadığını ileri sürüp, eşlerini değerli ve derin meziyetler için neden yönlendirmediği` sorusunu sormaktadır”
Fransız kültürüyle büyüyen, Batının mekteplerinde tedris yapmış ancak hakikat arayışındaki fıtratının yönlendirmesiyle mazlum Cezayir halkının mücadele saflarında yer alan Fanon, Batının İslam toplumunu değiştirme, yozlaştırma ve daha fazla sömürebilmesinde en önemli etkeninin kadının tesettüründen arındırılmasında aradığını yukarıdaki satırlarıyla çarpıcı olarak dile getirmektedir.