Cambridge Üniversitesinde okuyan bir bayanın ailesine yazdığı ibretamiz mektup: Değerli anne ve babacığım…
Sizler beni bu yabancı memlekette bir başıma terk ettikten sonra rüyalarımda bile göreceğimi ummadığım ilginç şeylerle karşılaştım. Derslerimizden birine papazın girmesi ilk başlarda hayli ilgimi çekmişti. Herkesin çantasından İncil`ini çıkarıp derse iştirak ettiğini fark ettiğimde bir eksikliğimin olduğunu çok geçmeden anlamıştım. Bozuntuya vermeden papazın İncil`den okuduklarını arkadaşım Elizabeth`in İncilinden takip ettim. Okudukları beni fazla da sarmamıştı.
Bir sonraki derse kitapsız girmemek için üniversite kitapçısından bir İncil satın aldım. Papaz sınıfa girmeden önce İncil`i çantamdan çıkarıp uçları körelmiş iğnelere benzer şekilde ruhuma batan merakımı bastırmak için göz gezdirmeye karar verdim. O esnada yakınımda oturan öğrencilerden biri dinimin ne olduğunu sormasın mı? Zor bir sorunun muhatabı olmuştum. Önce duraksadım. Ardından yıllardır kimliğimde taşıdığım halde anlam veremediğim din hanesinde asılı duran “İslam” kelimesi imdadıma kavuştu. Yarı korkulu ruh halimin verdiği suçluluk duygusu altında kızarmaya başlayan yüzümle “İslam” deyiverdim. Kızcağız; “Öyleyse niçin sınıfa İncil getiriyorsun? Kur`an getirmen gerekmiyor mu? Bize İncil`i gönderen Tanrı size Kur`an`ı göndermedi mi?” deyiverdi.
Kulaklarımın duvarına çarpan bu ilginç sözler büyük suça bulaşmış mahkûmun ruh halini yaşayan beni sessizlik atmosferinin içine fırlatıverdi. Ne yapacağımı bilmez haldeydim. “İslam, Kur`an ve İncil” kelimeleri kafatasımda heyecanlı bir geziye çıkmışçasına hareket edip beni çılgına çeviriyordu. Cesaretimi toplayıp kimseye bakmadan, biraz da aldırmamaya çalışarak elimdeki İncil`i çantama yerleştirdim. Birkaç saniye sonra etrafa baktığımda iki sıra ötede bir öğrencinin önünde duran Tevrat`ı fark ettim. Merakım zirvedeki gezintisine devam ediyordu.
Elizabeth`e dönüp “O kızın önündeki kitap da neyin nesi?” dedim. Anlamsız gözlerle bana bakıp “O kız Yahudi! Onun için Tevrat getirmiş!” dedi. Kafamdaki meçhul objelere Tevrat`ta eklenmişti. Yahudi kız, İncil cümbüşünün içine Tevrat`ıyla girmişti. Oysa kimliğinde “İslam” yazılı olan ben kitabımdan bile habersizdim. Hayatımda ilk defa kendimi bu derece ayıplanmış hissediyordum. Bir ara “İncil okusam ne olacak? Diye kafamdan geçiriverdim. Ancak bana ait olmayan şeyi kendime dayatmanın basitliği kısa sürede beni bu düşünceden vazgeçirdi.
Herkes Papazın dersine kilitlenmişken, kitabından habersiz hiçbir anlam ifade etmeyen bir insanın sahip olduğu değerin bir hiç olduğu düşüncesi kafamın çeperlerini iyiden iyiye zorluyordu. Gövdem sınıfta, zihnim ve kalbim ilginç sorular yumağında med cezir seyrine çıkmıştı. Teneffüsün başlamasıyla bir sonraki derse aldırmadan kitapçının yolunu tuttum. Aradığımı bulmak için onlarca kitapçıyı kolaçan ettim. Sonunda kitapçının birinde İngilizce Kur`an çevirisine rastlayabilmiştim. Bana ait yitik bir parçaya kavuşmuşçasına iki elimin arasına sıkıca aldım. Sayfalarını karıştırdım.
Okuduğum pasajlar yazın kızgın güneşinde suya hasret kalmışçasına yağmur damlalarındaki hayat suyuna kavuşan yüreğimin tepesine meltemsi esintisiyle derin nefesler aldırıyordu. O ne roman ne de hikâyeye benziyordu. Ruhumun derinlerine çarpan bu hayat kitabı boşluklarıma hitap eden, kaybettiğim yanlarımı bana döndürüyormuş intibaını veren mesajlarla doluydu. Diyor ki “O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir…” ve yine diyor ki “Allah, gece ile gündüzü evirip çevirir. Gerçekten bunda basiret sahipleri için birer ibret vardır.” Başka yerde ise: “Bu (Kur`an), insanlar için basiret (nuruyla Allah`a yönelten ayet)lerdir, kesin bilgiyle inanan bir kavim için de bir hidayet ve bir rahmettir” deniyordu. Beni silkeleyen ve titreten nice ayetler çok değerli pırlantalar gibi Kitabın sayfalarına dizilmişti.
Bunun insanların eseri olmadığını ilk bakışta anlamıştım. Allah`ın doğrudan beni karşısına alıp hitap ettiğini erkenden fark ettim. Kitap bana inmişçesine doğrudan bana sesleniyordu. Aciz, zavallı, zihni ve kalbi boşluklar içinde sıkışmış günahkâr birinin yaratıcısına muhatap olmasının verdiği büyük hazla, zihnimle ve kalbimle derk ederek O`nun hitaplarını okuyordum. Manasızlıktan kupkuru olmuş gövdem hayat suyuyla yeşeriyordu. Büyük bir diriliş yaşıyordum.Allah`ın doğrudan hitabını anlayan zihne sahip bir muhatap olmak için birkaç günlüğüne okula gitmeyip odama kapandım. Zaruri ihtiyaçların dışında kapımı açmadım. Kutsal kitaptan bolca notlar aldım. Anlayabildiğim şeyleri daha iyi kavrama ve yaşama arayışına girdim. Anlayamadıklarımı daha iyi bilenlere ya da kitaplara başvurarak çözmeye karar verdim.
Kitabın tesettür emrini okuyunca üzerimdeki elbiselere rağmen kendimi çırılçıplak his ettim. Pazara çıkıp bedenimi örtecek elbiseler aldım. Yeni elbiselerimi giydiğimde bedenimle birlikte ruhumun da tesettüre büründüğünü anladım. Ve ilk defa kendi dünyamda özgür bir insan olduğumu hissetmeye başladım. Hayata ve okula yepyeni bir insan olarak başladım. Hayatımın hiçbir döneminde olmadığı kadar mutluyum. Sizi her zamankinden daha çok seviyorum. İnşallah daha detaylı yazacağım. Selam ve hürmetlerimle ellerinizden öperim…