Kariye veya karye kelimesi Osmanlı belgelerinde sık sık geçer. Söz konusu belgelerde daha çok köy anlamında kullanılır. Ancak kırsal kesim manası da verilebilir. Osmanlı defterlerinde, yazının hemen girişinde köyün ismi verildikten sonra “Nâm karyede” diye devam eden belgelerde, köyün sorunları veya bir olay dile getirilir.
Kariye Kilisesinin ismi de kırsallıktan mülhemdir. Antik Yunancada da kırsal alan, şehrin dışı, boş alan anlamlarına geliyormuş. Bahsettiğimiz kilise ortalama 1700 yıllık bir yapıdır. Bidayetinde kilise olarak yapılan yer, İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilmiştir. Uzun süre cami olarak hizmet gören bina, Ayasofya ile benzerlikler içermektedir. Örneğin Kilisedeki mozaikler Ayasofya ile benzerdir.
Ayasofya ile benzerlikleri sadece mozaikler değildir tabi. Maalesef kaderleri de benzerlik göstermektedir. Örneğin kilise iken her ikisi camiye çevrilmişler. Yine cami iken ikisi Cumhuriyet döneminde müzeye dönüştürülmüşler. Kariye Cami, 29 Ağustos 1945 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmiş. Sizce kararın altında kimin imzası olabilir? Tabi ki İsmet İnönü.
Neyse ki bahsettiğimiz yapı, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından tekrar cami hüviyetine kavuşturuldu ve 79 yıl sonra ibadete açıldı. Maalesef Türkiye’deki bazı camiler Ayasofya veya Kariye kadar şanslı değillerdi. Cumhuriyet döneminde ahır, tavla (at bakım yeri), meyhane veya samanlık yapılan birçok cami mevcuttur.
İsterseniz Konya’nın o zamanki adı Dolav, şimdi ise Çimenlik denilen Mahallesi’nde bulunan, Aslanlı Kışla Camii’nin başına gelenleri örnek olarak sunalım.
Konya’da, Mevlana Kültür Merkezinin hemen yanı başında duran Cami’nin minaresi, hem İslami mimari hem de inşai açıdan çelişkilidir. Çünkü minarenin altı kırmızı tuğlalarla yapıldığı halde, şerefeden sonrası taşlarla örülüdür. En ufak sarsıntıda üstte bulunan taşların ağırlığını taşıyamayacak minare, potansiyel çökme tehlikesi altındadır.
İlk gördüğümde şaşırmıştım. Araştırma ihtiyacı hissettim: Cami 1800’lü yılların başında, dönemin Konya Valisi Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmış. İsmini buradaki kışla ve önünde bulunan bir aslan figüründen almış. Cumhuriyet döneminde Cami’nin bulunduğu yere asker konuşlandırılmış.
Ali Ulvi Kurucu, hatıralarında caminin ibadete kapatıldığını ve ot deposu olarak kullanıldığını yazar. Minarenin şerefesinden yukarısı ahşaptı. İhtimalle yakacak odunları kalmayan askeri ısıtmak için minaresinin ahşap kısmı testerelerle kesilmiş.
Bu hazin durum Kurucu’nun hatıralarına şöyle yansımış: “Dedem Hacı Veyis Efendi faciayı şöyle anlattı: “Kuşluk vakti camiden çıkmış eve gelmek üzereydim. Kışlaya yakın evlerin pencerelerine ve damlarına çıkmış kadınlar gördüm. Bir feryat ü figandır gidiyordu. Nedir bu acaba diye kışlaya doğru yürüdüm. Kadınlar ağlıyor feryat ediyorlardı. Beni görünce imdada çağırır gibi; “Hocam minareyi kesiyorlar, yetiş hocam minareyi kesiyorlar” diye seslerini yükselttiler. İlerleyince gördüm ki bir bıçkı getirmişler, askerler iki tarafından itip çekerek onunla minareyi kesiyorlar. Dayanamadım şöyle dedim: “Allah’ım keşke minare yerine beni kesseydiler.”
Cami, Refah Partili Belediye Başkanı Mustafa Özkafa döneminde askeriyeden istenir. O zamanın komutanları yer verilmesi şartı ile bölgeden ayrılmaya karar verir. Kendilerine yer verilince de bulundukları Aslan Kışla civarından ayrılırlar. Cami tekrar ibadete açılır. Camiyi devralanlar, kesilen ahşabın yerine taş kullanarak, minareyi asli hüviyetine kavuşturmuşlar. Biraz olmamış ama buna da şükür dememiz gerekiyor.
Demem o ki; CHP zihniyeti bu ülkede sadece imamların değil aynı zamanda minarelerin de başlarını kesmiş.