Ramazan oruç ayıdır. Oruç imsak ile iftar arasında belirlenen bazı eylemlerden vücudu sakındırma ibadetidir. İmsaktan önce kalkıp sahur etme ile başlayıp, iftar ile neticelendiririz orucu. Ama Gazze’de sahursuz, iftarsız kalan kardeşlerimiz dururken ne doğru dürüst iftar açabiliyoruz ne de sahur yapabiliyoruz.
Ramazan Kur’an ayıdır. Kur’an, bu ayın Kadir gecesinde “İkra” ile başlayıp 23 yıl peyderpey indirilmiştir. Ramazan’da Resulullah (sav) ile Hz. Cebrail (as) mukabele şeklinde, o güne kadar indirilmiş Kur’an ayetlerini karşılıklı okuyup tedris ederlerdi. Mukabelelerimizin esin kaynağı budur. Her gün okunan ayetlerin hükmüne göre Gazze’nin imdadına yetişmemiz gerekirken bunu yapamayışımız, Kur’an okumalarımızı bile anlamsız kılıyor.
Ramazan infak ayıdır. Zekatların bu ayda verilmesi güzel bir gelenektir. Günümüzde sivil inisiyatif kendince güzel uygulamalara imza atmaktadır. Örneğin Ramazan kolisi diye bir yardım çeşidi geliştirmiş ve fakir hanelerin sofralarına dokunmaktadırlar. Bu ibadeti yapıp Gazzeli kardeşlerimizin soflarına bir şeyler ulaştıralım derken, başta Türkiye olmak üzere birçok İslam ülkesinden terör devletine gemilerle emtia gönderilmesi bizleri kahrediyor.
Ramazan dua ayıdır. Bugüne kadar namazlarımızın başına ve sonuna koyduğumuz Gazze’ye dair dualarımızın kabul edildiğini sanmıyorum! Çünkü fiili dualarda yokuz. Bizim yapmamız gereken birçok şeyi Allah’tan istememizden dolayı dualarımız makbul olmuyor.
Ramazan ayı namaz ayıdır. Oruç, Kur’an, infak ve namaz ile kulluğun zirvesinin yaşanmasıdır. Annelerimizin “Allah kıldığın namazları Mekke ve Medine’de kılınan namazlar gibi kabul etsin” şeklinde bir duaları vardır. Ama saydığımız mukaddes beldelere bakıyorum da Kudüs ile birlikte işgal altındalar. Namazlarımızda yönümüzü çevirdiğimiz ilk kıble ile son kıblenin işgal altında olması bizlere ağır bir yükümlülük yükler. Buraların kurtarılma bilincini veremiyorsa kıldığımız namazlar, nakıstır.
Ramazan ayı cihat ayıdır. Bu sonuncu şık sizlere biraz garip gelebilir. Ama gerçekten de bu ay cihat ayıdır. Bilindiği üzere oruç hicri ikinci yılda farz kılındı. Hicri ikinci yılın Ramazan ayında Bedir savaşı oldu. 7 Ramazan’da Bedir’e giden mücahitler, 17 Ramazan’da geri döndüler. 14 şehidimiz vardı ama galiptik.
Uhud, Şevval ayında oldu ama bütün hazırlıkları Ramazan ayında gerçekleştirildi. Eğer hazırlıklar Ramazan’ın son gününde bitirilseydi, Peygamber’in bayram etmeden cihada çıkacağından hiç kuşku yoktu.
Mekke’nin fethi yine bir Ramazan ayına denk geldi. Peygamber on bin kişilik bir ordunun başında idi. Allah, Mekke gibi bir beldenin fethini o güzide topluluğa nasip etmişti. Fethin ne anlama geldiğini buradan öğrendi Müslümanlar. Nitekim ileriki tarihlerde de fetihler gerçekleştirdik. İran, Endülüs gibi yerleri fethettik. Yine Ramazan ayırımı farkı gözetilmeksizin çıkılmıştı bu seferlere. Moğolları da bir Ramazan ayında Aynı Calut denilen savaş ile mağlup etmiştik.
Belki de en önemli eksiğimiz cihat ruhudur. Belki de cihadı terk ettiğimiz için bunca zillete duçar olduk. Cihada sarıldığımızda Allah’ın zafer vaadinin gerçekleştiğini gördük her seferde. Haçlılara karşı Hittin’de, Moğollara karşı Ayn Calut’ta, zaferler elde ettik. Onların kuşandığı ruh ile kuşandığımızda siyon çetelerine de herhangi bir savaşta galip gelebiliriz.
Velhasıl Ramazan bizleri takvaya ulaştırmıyor. Çünkü orta yerde bombalarla paramparça edilen kardeşlerimiz var. Ve biz hiçbir şey yapamıyoruz. Bu nedenle Ramazan’ı Ramazan gibi yaşayamıyoruz.