Sema Yarar
Toplumun temeli olan aile kurumumuzun temellerini sağlamlaştırmak, ülkemizin geleceğini koruyup teminat altına almak... Ne güzel temenniler bunlar değil mi?
Eminim herkes aynı şeyi düşünüyordur. Ama ne yazık ki bu güzel temenniler sadece sözde kalıyor.
Gerçekler ile temenniler arasında bazen uçurumlar oluyor. Bu uçuruma yuvarlanıp çığlıklarını dahi duyamayacağımız geleceğimiz tehlike altında olabiliyor.
Kimler mi?
Yeni filizlenen hayatlardan koparılmış, suç bataklığına sürüklenmiş çocuklardan bahsediyorum. TÜİK verilerinin ürkütücü sonuçlarından bahsediyorum.
TÜİK’in son verilerine göre 2022 yılında güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların karıştığı olay sayısı 601 bin 754 oldu. Yani çocuklarda suç işleme oranı her geçen yıl katlanarak devam ediyor.
Söz konusu yaşanan suça sürüklenen çocuklar yaralama, hırsızlık, uyuşturucu madde kullanmak veya satmak, cinsel suçlara karışmak... Bu durum çocukları hem suçlu hem de mağdur duruma getirmiş.
Çocuklarımızın korunması, topluma ve insanlığa faydalı, ahlaklı ve sağlıklı olarak yetişmeleri gereken çocuklarımız. Onları suça sürükleyen ne?
Açıkçası bu soruların yanıtını ben de merak ediyorum.
Sorun anne ve babalarda mı?
Yani ailede mi?
Yoksa aileye kast eden, bize yabancı yaşam tarzlarının dayattığı doyumsuz ruh halleri mi?
Peki, bu doyumsuzluk niye?
Tablo ortada. Çocuklara dair vahim durum gözler önünde, istatistiklerle sabit.
Bunun en büyük sebebi ne dersiniz? Söyleyeyim, boşanma oranlarının artması, aile içerisinde yaşanan huzursuzluklar ve iletişimsizlik.
Yani fikri ve fiziki olarak bireyselleşmek. Hayat seçimlerden ibarettir ve biz de tercihlerimizden sorumluyuz.
Aile cemiyet hayatının temelini teşkil eder. Ailelerin çözülmesi ile suç oranlarının artması arasında bir ilişki vardır. Çocuklarımız toplum içinde yalnızlaştırılıyor. Anne-baba ayrı yaşayan çocuklarda ruhsal ve psikolojik olarak travmalar yaşanıyor. Ailelerinde bulamadıkları huzuru ve mutluluğu dışarıda arıyorlar. Sonuç itibariyle de suça bulaşıyorlar.
Ailelerin dağılması ile birlikte alkol ve madde bağımlılığı, öğrencilerin okuldaki başarısızlıkları, psikolojik problemler, fuhuş, evlilik dışı doğumlar, kumar, intihar vakalarının artması... Bunun gibi pek çok sorun.
Çocuklarımız yoksunluğunu çektiğimiz ahlâkî eğitimi ailesinden de alamayınca kendini suça itilmiş bir vaziyette buluyor. Anne-babalar sorumsuz, çocuklar yalnız.
Bu gidişat nereye?
Toplum olarak nereye gidiyoruz?
Neden istatistiki veriler açıklandığı hâlde hiç kimseden ses yok?
Nasıl bu kadar duyarsız hâle geldik? Herkes hipnoz olmuş gibi.
Bunlar bizim çocuklarımız ve her geçen gün çocuklarımızı, en kıymetlilerimizi kaybediyoruz ve hiç kimse çıkıp da bu gidişat nereye demiyor. Nasıl bu hâle geldik ben de bilmiyorum açıkçası. Bildiğim tek hakikat ailelerimizde bir sıkıntı olduğu.
Evet ‘çocuğum iyi bir insan olsun’ mottosundan önce en güzel üniversitelerde okusun, çok para kazansın telaşına düştük. Oysaki mutluluk, hazzın peşinde koşmak değil, mananın peşinde koşmaktır. Maddeye sahip olup da mutlu olan insan göremezsiniz.
Ailelerinden ahlâkî eğitimi alamayan çocuklar ne yazık ki okullardan da alamıyorlar. Çocuklarımız eğitim görmüyor, sadece öğreniyorlar. Dinden, örf ve adetlerimizden bihaber sevgisiz, saygısız, inançsız, hırçın, egoist çocuklar yetiştiriyoruz. Bu da onları kötülüklerden korumaya yetmiyor ne yazık ki.
Kirli zihinlerin pençesinde hayattan, ailesinden, toplumdan, insanî değerlerinden koparılan çocuklarımız avuçlarımızdan kayıp gidiyor ve biz tutamıyoruz.
Önce insanlığı öğretmeli.
Çocukların her türlü maddi ihtiyaçlarının karşılanmasının yanında manevî ihtiyaçlarının da karşılanması gerekiyor. Çocuklar yüce Allah’ın anne ve babalara birer hediyesi, birer emanetidir. Çocukları yetiştirmek onları dünyaya getirmek kadar sorumluluk isteyen bir iştir.
Anne-babalar çocuklarına sahip çıkmalı ve yönetimi elinde bulunduranlar çocuklarda hızla artış gösteren suça bulaşma sarmalının sebeplerini tespit edip çözüm odaklı bir çalışma yapmalıdır.
Çocuklarımızı eğitmek, onları her türlü kötülükten korumayı, altından kalkması zor bir görev olarak değil, büyük anlamları olan sorumluluklar olarak görmek gerekir.
Toplumumuzu her gün biraz daha yozlaştırıp ahlâkî değerlerimizin dejenere olmasına sebep olan aileyi yok etmeye yönelik programların önü alınmalı, hayâ, edep gibi kavramları değersizleştiren, mahremiyet kavramına darbe vuran her türlü yayın ve etkinliklerin önü kesilmelidir.
Geleceğimiz olan çocuklarımız için güvenli ve huzur dolu bir gelecek imar etmek herkesin öncelikli görevi olmalıdır.