Hasat günleriydi, Susa köyü sarıya bezenmişti
Ekinler biçilmekte nasır tutmuş eller, kan ter içinde kalan benizler
Tüm yorgunluklar bitiveriyordu camide buluşunca yiğitler
Koca taşlarla örülü camide koca yürekli adamlar doğuveriyordu
Amine’nin Yetiminin davasına arka çıkan, ahdine vefalı bahadırlar
Bilendikçe bilenen imanlar, Kur’an’dan feyizleniyordu kalpler
Rahmet ikliminde Nurs’lu Said’in izinden beslenen yürekler
Tüm bu vasıflar kabahat mıydı ki oysa!
Kana susamış cellatlar ekin yerine kan biçecekti bir 26 Haziran günü
Gecenin karanlığındaki sessizliği kahpe kurşunların sesi bozuyordu
Farqin semaları kancık yüzleri deşifre ediyordu bir daha
Susa Camii duvarı dibinde on mümtaz beden Allahuekber feryadıyla kavuşuyordu Rablerine
Kucaklıyordu Şehit Hacılar, Saitler, Salimler yarenlerini
Hüseyin’in hakikat mektebine bir karine oluyordu kalpleriniz
Binlerce aşık muvahhidin hayallerini süsleyecekti haykırışınız
Mazlumların manifestosuydu adeta kıyamınız
Üç beş satırdan ibaret sıradan bir haber gibi geçiştirilecekti
Yığınla Müslüman dolu olan ülkemde
Oysaki ses vermeli değil miydi?
Susa’dan yükselen mustazafların çığlığına
Müslüman dostların sessizliği ayrı bir hüzün katıyordu acılara
Bu çığlığa ses veriyordu Abdüsselam’lar, Adil’ler, Ramazan’lar
Durmayacaktı bu kervan Darü’l-Erkam’dan bugüne kadar
Ey bire bin isteyen şehadet bezirganları
Dökülen kanlarınız Hüseyin’in sevdasına ışık tutuyordu
Toprağa serpilen tohumlar dallanıp budaklandı
Koca çınarlar misali Furkan’ın yılmayan bekçileri oluverdi
Yaktığınız meşale dimdik ayakta durmaksızın
İstanbul’dan Çukurova’ya, Trabzon’dan Zilan’a, Konya’dan Amed’e kadar
Hatta
Basra’ya, Kahire’ye, Yemen’e ve Filistin’e umut ışığı oluvermiş uhuvvet ve vahdaniyet sevdanız
Şehit Hacı Ahmet, Mehmet Emin, Sait, Zeki, Mekki, Medeni, Adnan, Muhammed Ali, Abdülhalik ve Şehit Hüseyin ümmete adanmış on güzel insan…
Rahmet ve minnetle…
ABDULLAH ERDİ