Gözlerde yaş bitmiş, feri sönmüş gördüğümüz gözlerin, su yetmemiş gidenleri yıkamaya, kefen bitmiş bedenleri sarmaya…
İnsanın boğazını düğümleyen, yüreğini dağlayan bir görüntü, acı çok, kelimeler kifayetsiz, diller lal, bakışlar anlamsız, hayata tutunanlar ise nefes alıp vermekten ibaret, buna yaşamak denirse…
Salih Bozok'un dediği gibi "Kalbim iki değirmen taşı arasına girmiş bir buğday tanesi olsa ancak bu kadar ezilirdi."
Her yer enkaz, her yürek yangın yeri dokunsan da dokunmasan da..
Mehmet Yavuz başkanın kokusunun/dokusunun nefes nefes sindiği, gayret kokan, iman kokan, kardeşlik kokan şehir… Ne güzel insanların varmış, bağrında yetiştirdiğin, hayran olmaktan kendimizi alıkoyamadığımız...
Kollarını mı kaybettin Mustafa Başkan! Yetiş'emediğin yerlerde biten Allah vergisi yardımcıların vardı. Gayretkeş dostların bir ‘Allah’a ısmarladık’ bile demeden mi gittiler, seni bir başına mı bıraktılar viran olmuş şehirde!
Ramazan abi Adıyaman’da yetimlerin hamisi, umuduydun garibanların. Ev ev dolaşır ihtiyaçlarını gidermek için ne çok çabalardın. Ne güzel bir duruşun ne güzel bir gayretin vardı senin. Dava dışında bir işin, bir düşüncen yoktu ki şehadete sevdanı dile getirmişsin haya ederek istemişsin hem layık olmamaktan bahsetmişsin gecenin bir yarısında uyanmış dua dua yakarmış, sözlerini ve yüreğini kağıda dökmüşsün..
Bir Yıldız daha geçti Sema’mızdan, genç kızlara karanlığın en zifirisinde yol gösteren… Sırf daha iyi hizmet için ailenden uzaklara gitmiş, doğup büyüdüğün ilçeni terk etmiştin. Genç kızlar ne çok severdi seni tüm yokluğuna rağmen mutfak ve gönül sofranı açar, davetler verirdin. Güzel ahlakın, yumuşak üslubun, ilim ve fenni harmanlayan ikna yeteneği yüksek aydın kişiliğin, davaya samimi bağlılığın miras kaldı senden geriye. Fakülteden bir bacı ne güzel anlatmış seni bize ‘Hayatımda Yıldız Abla kadar fedakâr birini hiç tanımadım.’
Hüseyin, gençlerin başkanı her anı bir hizmet, her dakika bir çalışma içinde olan kıymetlimiz. Fakülte tatil olduğu halde Kur’an dersi vermek için fedakâr arkadaşlarınızla ailenizden uzakta Kur’an’a hizmet etmek için kalmıştınız orada. Ne güzel bir endişe. Müslüman’ın tatili olmazın vücut bulmuş haliydiniz ne güzel gençlerdiniz siz alnında secde izi olan, simasına bakılmaya doyum olmayan. Hem ne de güzel demiş Bedrin kahramanı, Kâhta’nın Elçisi ‘Allah yolunda koşan Müslümanlar daha hızlı koşun.’
Çınarlı Asım Hocamızın göz bebeği, güzel ahlaklı, zeki, abid, Sema kızımız, hani kızlar babalarından önce ölmemeliydi… Daha eczane açacak, ilaç verecektin maddi manevi yaralarımıza derman olandan…
Ve daha nice isimsiz kahramanlar… Burada duralım ve biraz da Maraş’a gidelim. Annemize yürek kesilelim…
Hayriye Zişan’ım minik kuzum, küçük hafızım haydi durma kalk oku kitaptan, taşlaşmış kalplerimize merhem ol, bir lahza inşirah yayılsın kararan dünyamıza..
Zeynep’im selam söyle kardeşlerine hem anana hem babana yine geleceksiniz değil mi? Sağıma hem soluma. Babaannen yolunuz gözler, ‘ben sizsiz ne yaparım bu ıssız diyarda!’
‘Nusrettin’im Canım Oğlum! Bak çok sevdiğin misafirlerin gelmiş uzaklardan kalk hürmet et, ikramda bulun yakışır mı delikanlıya boylu boyuna uzanmak bak başkanlar da ağlarmış hem de hıçkıra hıçkıra…Oyy anan kurban oyy davana hayran!’
Yeriniz/cennetiniz mübarek olsun.
İSMAİL DURMAZ