Allah Resulü Muhammed aleyhisselam`ın Mekke`den Medine`ye hicretinin sene-i devriyesine girdiğimiz bu demde hicret olayını gündemdeki meseleler bağlamında yeniden düşünmenin ve tercihimizi ciddi bir şekilde belirleyerek kendi hicretimizi bu tercih doğrultusunda sağlamlaştırmanın gerekliliği gün gibi ortadadır.
Hicret olayının kodlarını iyice okuduğumuzda göreceğiz ki, hicret davetin tamamen tıkandığı bir noktada ve davetçiler için yeni bir mekânın lüzumu ortaya çıktığı anda gerçekleşmiştir.
Dava çalışmalarının önünü açmak ve davayı daha geniş boyutlara taşımak adına bu tercih yapılmıştır; yoksa yükten kurtulmak, genişliğe erişildiğinde davanın sorumluluğunu omuzlardan atmak için yapılmamıştır, böylesi bir tercih.
Haliyle bizler de çağımız, zamanımız, şartlarımız, coğrafyamız adına içine düştüğümüz darboğazları; artık bizi madden, manen, bedenen, ahlaken sıktıkça sıkan ve taviz koparmaya itip de davadan gevşetmeye çalışan mengene misali zalim, fasık, münafık ve yalaka ellerin varlığını göz önüne getirdiğimizde hicreti sonuç veren tercihi tez elden yapma bir mecburiyet kabilindedir.
Allah Resulü Muhammed(s.a.v), "...Kişinin hicreti niyet ettiğinedir..." Yani aslında tercihlerimiz, hicretlerimizin adresidir.
O halde niyetimiz halis, istikametimiz doğru, yolumuz doğruluktur diyor veya bu hakikatleri gönüllerimizin derinliğinde tasdik ettiğimize, davranışa dönüştürdüğümüze inanıyorsak bilelim ki hicretimiz Allah`adır...
Eğer tercihlerimiz çevremizin telkin ve tepkilerine bağlı kalıyor ve kınayıcıların kınamasından çekiniyorsak,
Bizleri defalarca aynı delikten ısıranlarla hala iyi niyetli yaklaşımlarla el ele, kol kola dolaşıyorsak,
Bela, musibet, tehdit, işkence, zindan ve şehadetle döşeli bir cennet yolunu rehavete, koltuğa, nemelazımcılığa tercih etmiyorsak,
İmanı elde kor ateş tutup Peygamber sevdasını sokak sokak, köy köy yayanlarla ve bu sevgiyi gönüllere nakşedip meydanlarda haykırışlara beste yapanlarla aynı karede görünmemek için bin dereden su getirip tevilli kıvırtmalar yapıyor ve bol yorumlu taklalar atıyorsak,
Hucurat Süresi`nden okuyup dersini aldığımız, siyer-i nebiden canlı tablolarla öğrendiğimiz halde kardeşlik halkasını abiciliğe, grupçuluğa, hizipçiliğe, mezhepçiliğe kurban edip ihtilaflar sayısınca taifelere bölünüyorsak,
Uzak diyarlardaki zalimlere "zalim" deme cesareti sergileyip cihad`lar için methiyeler dizip besteler seslendiriyor; ama yanı başımızdaki zalimleri aklama paklama yarışına girişiyor, haksızlıkları görmüyor, İslam için çalışanları provakatiflikle suçluyor, İslami gayretin bizim kapımızda da olduğunu bilmezlikten geliyorsak,
Tavuğumuza "kışt" diyenlere "hışt"ın ötesinde tepkiler verip aba altından sopalar gösterip Allah Resulü`ne ve İslam kutsallarına gelen saldırılar için tepki vermeyi aklımızın ucundan geçirmediğimiz gibi canlar cananı efendimiz için tepki verenleri oyuna gelmekle suçluyorsak,
Sokaklarımızdan ahlaksızlık vıcık vıcık fışkırdığı halde, gözler mahremlerden kendini alamayacak kadar caddeler tesettürsüzlükle işgal edildiği halde; faizin prim yaptığı, içkinin su misali içildiği, kumarın sıradan bir oyun kadar yayıldığı bir demde hala eski günlerle bir kıyas yapıp bu manzaraları "iyileşme ve gelişmişlik" kabul ediyorsak,
Hükümde esas Allah`ın hükümleriyken hala laik anayasa üzerindeki çalışmalarda değişen yasaların yerine gelen yenileri için medhiyeler düzüyorsak,
Yok, eğer kalbimiz başka çarpıyor, dilimiz değişik söylüyorsa; davranışlarımız günü birliğe ayarlı, niyetimiz sağlam(!) ve kalbimiz temiz(!)e havaleyse,
Tercihimizin İslam, hicretimizin Allah olduğu sadece bir kandırmadan ibaret kalır.
Adıma ve adımıza olduğuna ve daha da uzayıp gidebileceğine inandığım bu çetelenin hayırlı ve doğru bir hicrete dönüşmesi umuduyla "Hicri Yılbaşınız mübarek olsun!"