Ne kadar da isterdim, şu sevinç ve şükür vesilesi Bayramın ardından gönlümüze tatlı tadında tad bırakan güzel manzaralardan ve bayramı Bayram`ca yaşayanların hallerinden bahseden bir yazı dizeydim.
Böylesi bir yazının kompozisyonunu oluşturacak çerçeveyi de - Allah razı olsun- Peygamber Sevdalıları şükür kıvamında, kardeşlik havasında dört bir yanda yaşattılar.
Ama gel gör ki, insan(!) müsveddesi olmayı bile hak etmeyen sözüm ona halk için savaşanlar(!) veya ıslah edici(!) geçinenler, genelde dünya sathında ve özelde coğrafyamızda bayramı kana bulama becerisi(!)ni bir güzel sergilediler. Zaten onlar insanlık adına, halklar yararına bu becerilerini sergilemeyi her zaman bir marifet(!) sayarlar.
Ortalığı kana bulayan, etrafı ateşe veren, insanlığı tedhiş eden, huzura düşman olan, eylemlerinin paçalarından vıcık vıcık fitne/fesat dökülen bu marifet ehline(!):
“ Ne zaman ki ‘ Yeryüzünde fesat çıkarmayın!` denilse, derler ki ‘ Biz kesinlikle ıslah edicileriz!` Dikkat edin onlar asıl bozguncular/ fesat çıkarıcılardır; ama bunun farkında değiller.” ( Bakara: 11-12)
Ayetin diliyle tanımlanan bu gruba örnek olarak seçilecek ne kadar da çok seçenek var değil mi?
Suriye`de halka rağmen kan/katliam/zulümle idarede kalmaya çalışanların sözleri bunlara ne kadar da benziyor!
Filistin`de gasıp işgalci israilin suyun üstüne çıkaran demeçleri bu kapsama ne kadar da uyuyor!
Dünyaya ağababalık eden ve memleketleri dizayn etme hakkını sadece kendinde gören amerika ve benzeri emperyal zihniyetlerin “ demokrasi, özgürlük, insan hakları...” eksenli açıklamaları bu savunmaları ne kadar da çağrıştırıyor.
Hele bir de yakın markaja aldığımızda bölge genelinde ağırlığını koymaya çalışan ve her bileşeninde “ halk, toplum, hak, karker, rızgar...” gibi mazlum okşayıcı ifadeler bulunan marksist bir yapılanmanın her “öz”lü çıkışında bu İlahi tanımlamanın gerçekliğine nasıl da şahit oluyoruz!
Halkları için mücadele ettiklerini söylerler, dağlarda özgürlük marşlarını kurşunlar eşliğinde çalarlar(!) Dönerler, halkın günlük seyrine racon keserler.
“ Biz sizin için rahatımız, işimiz, evimizden olduk; dağları azadeliğiniz için mesken tuttuk!” derler. Dağda, bayırda, ovada köylüyü öznesi ve karşıtı oldukları iki zulüm arasında öğütürler; şehirde, yerleşim alanlarındaysa halkın işyerlerini, araçlarını taşa tutar ve ateşe verirler.
En sihirli kelimeleri “ Halk”tır. Gel gör ki tüm eylemleri halkın aleyhinedir, halkı bıktırma esaslıdır ve insanları istemedikleri “ Ya bizden yanasın ya devletten...” tercihlerinden birine zorlamaktır.
Halk, konuşulduğu yerde kimseye papuç bırakmazlar; halkın değerlerine kör, ahlakına sağır, inancına düşman kesilirler.
Yol güvenliğini tehdit ederler, “ Savaşımız!” sloganının arkasına sığınırlar.
Masum halk, eylemlerine hedef olur, “ Sonuca giden her yol meşrudur!” gerekçesini üretirler.
Konuşmaya açık değiller, eleştirilmeye tahammülleri yoktur, halk adına onlar dışında çalışıp çabalayan başkaları ise kesinlikle “ işbirlikçi ya da ajan”dır.
Farklı çıkışlar, gruplar, örgüt ya da hareketler ise onların nazarında 30 yılı aşkındır verdikleri azadilik(!) savaşının olumlu getirilerinden nemalanan fırsatçı(!) ve derin devletçiler(!)dir.
Temel amaçları güdülenen nefislerini tatmin ve menfaatlerini temin olduğu için asla hedef büyütmezler. Hedefleri bağımsızlıktan özerkliğe doğru saparken, demokratik bazı taleplerin karşılanmasını yeterli görürler.
Halka haklı görünmek için büyütülen ya da küçültülen bu hedefler, aslında asıl niyetlerinin maskelenmesi içinmiş. Meğerse tüm Kürt halkı, şovmen kılıklı bir önder(!)liğe kurbanmış da haberimiz yokmuş(!)
Özel bağlamda bu yazının konusu olan bu fasid yapı, sanmasın ki ifadelerimizle birinin değirmenine su taşınmaktadır. Kaleminden sadece Hakk`ı razı etme endişesine bağlı cümleler akan biri devletleşen zulmü de görür, lokal düzeyde azgınlaşan zulmü de görür.