SİYASET GEMİSİ
KANIM DONDU, BAŞARILIYIM
SONAR bir anket çalışması yapmış.
Anket sonuçlarına göre salgınla mücadelede en başarılı belediye başkanı yüzde 58.3 ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Ekrem İmamoğlu görülmüş.
Şimdi düşünüyorum da acaba hangi konuda başarılı görülmüş?
-Gariban vatandaşı “Fazilet durağı” meselesinden dolayı komploculukla suçlayıp “kanım dondu” demesi ile mi başarılı? Biliyorsunuz sonradan İBB sözcüsü Murat Ongun, olayı abarttıklarını ve yanlış yaptıklarını söylemişti. Ekrem İmamoğlu, yaptığı yanlışı itiraf etmedi. Yani “donmuş kan” çözülmedi.
-Gıda kolisi, dezenfektan ve maske alırken normalin üç katı fiyat verip “benim kolim, benim dezenfektanım, benim maskem” kaliteli dediği için mi başarılı?
Ama İmamoğlu şu paylaştığı mesaja göre gerçekten başarılı..
“İş güvenliğini ve sağlık önlemlerini alarak hafta sonu İstanbul'da 500 bin ton asfalt çalışmasıyla önemli tüm yolların bakım ve onarımını gerçekleştirdik.”
İstanbul’da bir yılda, evet evet, 1 yılda kullanılan asfaltın beşte birini 2 günde kullanan başkan elbette başarılıdır. Araç-gereç ve eleman açısından böyle bir şey imkansız ise de en azından söylemde başarılı…
Tabii bu arada salgınla mücadelede hayati öneme sahip Şehir Hastanesinin yollarını yapmadığını; ama Ulaştırma Bakanlığının devraldığı Metro inşaatının çevresini “İBB çalışıyor, E. İmamoğlu” kamuflajıyla kapattığını ve reklam konusunda son derece başarılı olduğunu da söyleyebiliriz.
MANİDAR
Kimi kelimeler var ki, siyasette yüklendikleri anlam boylarını çok fazla aşıyor.
Mesela “endişe” kelimesi…
Mesela “şaşkınlık” kelimesi…
Ama hiçbiri “manidar” kelimesinin sahip olduğu karizmaya yetişemiyor.
Mübarek kelime her şeye öyle güzel monte oluyor ki…
Bakın “şaşkınlık” içinde kalabilirsiniz; ama CHP’ye yakın sitenin haberi aynen şöyle:
“Gece yarısı AKP'den manidar KDV indirimi geldi. Siyaset kulisleri kaynamaya başladı. Bu indirim hayra alamet değil... Erken değil, ‘çok erken’ seçim yatırımı!”
Ben şahsen haberi gördüğümde dumura uğradım!
KDV indirimi için “hayra alamet değil” diyen, “erken seçim yatırımı” diyen garip bir zihniyet…
Her meseleye “manidar” diyerek komploculukta paranoyaklığın zirvelerine tırmanan bir anlayış…
Oysa konu çok basit!
Nedenini izah edeyim.
Almanya’da pandemi sürecinde ekonomik canlanma devam etsin, fırsatçıların müdahalesi önlensin diye KDV indirimine gidildi. Bunun da ekonomiye olumlu yansıması oldu. Zaten düşük olan enflasyon sıfırın altına düştü.
Sanırım Türkiye’de de ekonomi yönetimi enflasyonda istenen tahminlere ulaşabilmek için benzer bir hamlede bulundu.
Ama Almanya’da normal karşılanan olay Türkiye’ye gelince nedense “manidar” pozlara büründü.
SÖZLEŞMEYE KARŞI OLANA TALİBAN DENİR
Gelecek Partisi Dış Politikalar Başkanı Kani Torun, Karar TV’ye yaptığı açıklamalarda İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan camiaları Taliban’a benzetmiş. Hatta Taliban’ın “baskıcı zihniyeti aleniyete dökerek” islami çevrelerden daha dürüst olduğunu ima etmiş.
Sözleşmeye en keskin tepki HÜDA PAR’dan geliyor.
Doğruhaber de bu konuda hassas…
Tabii bu Taliban benzetmesinin içine Saadet Partisi ve Temel Karamollaoğlu da giriyor.
Yani sert, ölçüsüz ve haddini aşan bir açıklama..
Ben hiç şaşırmadım.
Charlie Hebdo olayında koşarak Fransa’ya giden, Netanyahu ile aynı safta “teröre karşı” duran Davutoğlu’nun, kurduğu partinin temsilcisi, ailenin tahrip edilmesini de sapkınlığın meşrulaştırılmasını da içinde barındıran sözleşmeye sahip çıkmış. Karşı çıkanlar için de “Taliban” benzetmesi yapmış.
Yani aslında normal.
Ama yine de savrulma insanı hem ürkütüyor hem de üzüyor.
Nereden nereye?
Eskiden İslami ve insani taleplerimizi dile getirdiğimizde Kemalist kesimler “Taliban kafası” diye saldırırdı. Şimdi artık CHP bile bu konulara fazla girmeden, temkinli bir dil kullanmaya özen gösteriyor. Arada eskiyi hatırlatan açıklamalar da oluyor; ama CHP yönetimi genelde dikkatli bir dil kullanmaya özen gösteriyor.
Bayrağı başkaları devralmış…
Davutoğlu, altında imzasının bulunduğu sözleşmeyi ekibiyle, gazetesiyle beraber aslanlar gibi savunuyor.
Sadece o olsa “nefretin bir başka dışavurum şekli” der geçeriz; ama öyle değil.
Hükümetin bakanları hazırladıkları raporlarda “ailenin kadın için güvenli olmadığı” iddiasını ortaya atıyor ve tahribata yardım ediyor.
Cumhurbaşkanının kızının da yönetimde olduğu KADEM, bir ara “sözleşme feshedilmesin, sadece bazı maddelerine dokunulsun” diyordu; ama eski dediklerini reddedecek şekilde sözleşmede “sapkınlığı meşrulaştıracak bir şey yok” diyerek tarafını net olarak belirledi.
Böylece CHP’ye iş kalmıyor ve o da oylarını artıramadan iktidara gelmenin formülleri üzerine çalışabiliyor.