Fikret Gültekin

Bedel ödemesi gerekenler ne yapıyor?

09.12.2011 16:09:59 / Fikret Gültekin

Bundan önceki yazımızın başlığı “Pratik karşılığı olmayan özür dilemeler” idi. Ve demiştik ki;

“-Devlet adına özür dileniyorsa, bu özrün bedeli ne olacak? 

İki aile bile kavga ettiğinde zulmeden tarafa bir bedel ödettiriliyorken, devletin işlediği katliamların, tehcirlerin bir bedeli olmalı değil midir? Bu özür dilenirken bu bedelin ödeneceği de kabul edilmiş değil midir?

O halde ne yapılacak?

Hülasa; Kanaatimce Başbakanın sözle özür dilemiş olması pratikte karşılığı olmadığı müddetçe bir anlam ifade etmeyecek.”

Bu yazının üzerinden bir ay geçmeden, bırakın devletin geçmişte yaptığı zulümlerin bedelini ödeyeceğine dair bir açıklamasını, varolan zulümleri teşhir etmek için kitlesel basın açıklaması yapanlara soruşturma bile açıldı.

Mustazaf Der`in, Şeyh Said ve arkadaşlarının şehadetlerinin yıldönümü münasebetiyle 29 Haziran 2011 tarihinde düzenlediği kitlesel basın açıklamasına Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Bu kadar zaman geçtikten sonra bu davanın açılmış olması kuşkuyla karşılanıyor.

Başbakanın Dersim katliamı hakkında özür dilemesi herkes tarafından takdir edildi. Özür dilerken de yapılan katliamlardan örnekler vererek haklılığını pekiştirdi. Dersim`de katliamlar, tehcirler, Türkleştirme çabaları yoğun olarak yaşanmıştı.

Cumhurbaşkanı ve Bülent Arınç gibi kimi yetkililer de tarihimizle yüzleşmemiz gerekir minvalinde açıklamalarda bulundular.

Bu açıklamaların üzerinden bir ay geçmeden, Haziran 2011`de yine 1925 yılı ve sonrasında devletin cürümlerini deşifre adına düzenlenen kitlesel basın açıklamasına soruşturma açıldı.

Başbakan`ın Dersim katliamını kınaması, yapılan zulümlerin kabul edilmeyeceği anlamını taşıyor (en azından zahiren böyle anlaşılıyor). Haklarında soruşturma açılanların dile getirdikleri Başbakanın dile getirdiğinden başka bir şey midir? Şeyh Said kıyamının bastırılmasından sonra gerçekleştirilen katliamları protesto etmek zulümlere dur demek değil miydi?

Dersim ve civarında katledilenler resmi rakamlara göre 13160 kişi iken, Şeyh Said Kıyamından sonra da kürt bölgelerinde türlü bahanelerle onbinlerce insan katledildi, sürgün edildi.

O dönemde yaşanan dehşetengiz katliamlardan sadece iki örnek vermekle yetineceğiz. Canlı tanıkların diliyle yaşananlara ışık tutmaya çalışalım:

Hayriye Nine, Bingöl`ün Genç ilçesine bağlı Zımake (Çırk) köyünde 1927 yılında yaşanan bir zulüm karesini şöyle anlatıyor: “Babam ve 11 arkadaşının mezarlarını kazdılar. Sonra babam ve arkadaşları abdest almak için izin istediler. Murat nehrinde elleri bağlı, elbiseleriyle suya girmeleri yönünde izin çıktı. Abdest aldıktan sonra onları kazılan çukurun önüne getirdiler. Babam ve arkadaşları Tekbir ve salâvat getirmeye başlayınca kurşuna dizdiler. Katliamdan 3 gün sonra oradan geçen çoban ‘Ben yaşıyorum, yardım edin` şeklinde sesler işitmiş, ama askerlerin korkusu yüzünden çoban yardım etmemiş. Cenazelerinin üstüne kar yağdı. Kar eridi, ama kimse gitmeye cesaret edemedi”

Bingöl-Genç`e bağlı Şemsan (Yağızca) köyünde yaşananlar Başbakanın anlattığı karelerden daha dehşetli manzaralar içeriyor: “Köye saldıran askerler Ahmet ve aile halkıyla birlikte tam dokuz kişiyi samanlığa doldurarak diri diri ateşe veriyorlar. Samanlığın etrafında nöbete duran askerler, hemcinslerinin feryad-u figanları eşliğinde süngü takılı silahlarıyla hazır vaziyette durmakta, alevlerden kaçabilenleri tekrar ateşin acımasız kucağına atmak için beklemektedirler. Ta ki çığlıklar kesilinceye kadar…"

Tabi Başbakanın danışmanları bu ve benzeri katliam tanıklarının anlattıklarını Başbakana anlattılar mı bunu bilemeyiz.

Konjonktör, siyasi çıkarlar, korkular bu kıyam sonrasını dile getirmeye engel olsa da Başbakanın benzer katliamları dile getirmesi üstü örtülenlerin de deşifre edilebileceği anlamını taşıması açısından önemlidir. Ancak Mustazaf Der`in yaptığı kitlesel basın açıklaması soruşturması (bu proğram aylar öncesinden yapılmasına rağmen) Başbakanın özür beyanından kısa bir süre sonrasına denk gelmesi kafalarda ciddi sorular bırakmıştır. 

Bu soruşturma ne anlam taşıyor?

-Birileri, Başbakana rağmen devletin yaptıklarının sorgulanamayacağının mesajını mı veriyor?

-Bu soruşturmayla “bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz” diyen diktatoryal anlayış mı sergilenmeye çalışılıyor? Bölgede mağduriyeti bizzat yaşayanların zulümleri seslendirmesi son derece doğal değil midir? İnisiyatifin elden çıkması korkusuyla başkalarını mağdur etmek de başlı başına zulüm değil midir?

Evet basın açıklamalarında geçtiği gibi İstiklal Mahkemelerinin tutanakları, TBMM ve Genel Kurmay arşivleri açılıp zulümler deşifre edilmedikçe… Deşifre edilen zulümlerin bedeli bir şekilde sistemce ödenmedikçe biz daha çok basın açıklamalarına açılan soruşturmalara tanıklık edeceğiz gibi.

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar