Fikret Gültekin

Hayatını Kurban edenlere selam olsun

04.11.2011 13:57:57 / Fikret Gültekin

“Meryemoğlu Îsâ: ‘Ey Rabbimiz olan Allah! Bize gökten bir mâide (bir sofra) indir ki, (o iniş günü) bizim için, hem evvelimiz, hem âhirimiz (sonra gelenlerimiz) için bir İyd (bayram) ve senden bir mu‘cize olsun! Bizi rızıklandır; çünki sen, rızık verenlerin en hayırlısısın` demişti.” (Maide 114)

Sonraki ayeti kerimede ise, bu verilecek bayramın doğal bir gereği olarak ifa edilmesi gereken şükre vurgu yapılıyor:

“Allah buyurdu ki: “Ben onu yukarıdan size indiririm, fakat bundan sonra her kim nankörlük edip kâfir olursa, onu dünyada hiç kimseye yapmayacağım derecede cezalandırırım.” (Maide 115)

Allah tarafından müminlerin sevindirilmesi, rızıklandırılması, hemen akabinde kulun da şükretmesi, nankörlükten uzak durması...

Resul-i Ekrem Aleyhisselatu vesselamın bize haber vermesiyle Rabbimiz bizlere, Kurban ve Ramazan bayramlarını daha hayırlı iki gün olarak bahşetti.

Yine bugünlerin hatırına yapılan iyiliklere fazlasıyla mükafat verildiğini Peygamberimiz bize haber verdi. Bu da başlı başına bizlere verilmiş bir lütuf anlamına geliyor.

Resul-i Ekrem, İbn-i  Mace`den gelen bir rivayetle buyurur ki: “Sevabını Allah`tan umarak iki bayram gecesinde kalkıp ibadet eden kimsenin kalbi, kalplerin öldüğü gün ölmez.”

Bayramların şükrü gerektirdiğine dair de Üstad Bediüzzaman şöyle der: “Bunun içindir ki, bayramlarda gaflet istila edip gayr-i meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde zikrullaha (Allah`ı zikretmeye) ve şükre azim tergibat (büyük teşvikler) vardır. Ta ki, bayramlarda o sevinç ve sürür nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir, gafleti kaçırır.” (Lemalar)

Anladık ki, bayramlar Rabbimizden birer lütufturlar. Pratik hayatımıza bakarsak bunun yansımalarını görürüz. Her lütfun da bir şükrünün olduğu gerçeği aşikardır. O halde, bu nimetlerin ne olduğu tam anlaşılmalı ki şükrünü gereği gibi yerine getirebilelim.

Öncelikle mü`min olmak, tarifsiz büyüklüğe, güç ve kudrete sahip bir Allah`a kul olmak, ona inanmak ve onun emirlerine boyun eğmek en büyük nimetlerdendir.

O`na inanmanın şuurunda olanlar bu nimetin gereği olarak O`na her gün artan oranda şükürlerini ifa etmek durumundadırlar.

O`na inanmakla işimiz bitmiyor, aksine O`na inanmak, O`na kul olduğumuzu farketmemiz, şükrümüzü arttırıcı bir unsur olmalıdır. Daha fazla ibadet, daha fazla fedakarlık, daha fazla hizmet, daha fazla duyarlılık...

Mü`min olmakla beraber mü`minlerle aynı yolculuğu yapmak da nimetlerin önde gelenlerindendir. Allah için birbirini seven, birbirleri için her şeylerini feda eden müminlerle birlikte olmak... Çoğu zaman bu büyük nimetin farkında olmayabiliyoruz. Nefsin ve şeytanın fitlemesiyle bu büyük nimet gözardı edilerek, bir noktada küfran-ı nimete girebiliyoruz. Bu da doğal olarak bizi Rabbimizin Rahmetinden uzaklaştırıcı bir etken olabiliyor.

Allah`a iman eden ve iman edenlerle birlikte hareket edenlerin bir diğer asli görevi ve şükrü ifa alameti de ölü kalplerin diriltilmesi, muhtaç gönüllere şefkat kollarının açılmasına gayret etmeleridir. Evet, iman denizinde kardeşlerimizle birlikte yüzerken, o denizde olup kalpleri ölenleri kendine getirmek ve bunun için de daha fazla şefkat, daha fazla merhamet göstermek de şükrümüzün ifasının bir yansıması olacaktır. Bunun için kendimizden geçmek, hayatımızı iman edenlerin hayatında mezcetmek ilkelerimizin başında gelmelidir. Bayramımız buna da vesile olsun.

“Elbette en bahtiyâr odur ki; dünya için âhiretini unutmasın, âhiretini dünyaya fedâ etmesin, hayât-ı ebediyesini hayât-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni (faydasız) şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misâfir telakkī edip (kabûl edip) misâfirhâne sâhibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açsın saâdet-i ebediyeye (Cennete) girsin!” (Mektûbât, 16. Mektûb)

Allah ile birlikte olanlara ve hayatını O`na Kurban edenlere selam olsun.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar