Bazı tarihçiler insanlık tarihinin savaşlar tarihi olduğunu iddia ederler. Bu iddia tüm insanlık tarihi açısından tartışılsa da “Devletler Tarihi” yönüyle doğrudur.
Tarih boyunca her devlet, varlık mücadelesi nedeniyle daima başka devletlere karşı gizli veya açık, resmi ya da gayr-i resmi bir savaş yürütür. Bu savaş da illa ki silahlı ve kanlı olmak zorunda değildir. Savaş; kültürel-ekonomik-siyasi veya silahlı olabilir. Savaşın şeklini konjonktürel realite belirleyecektir.
Devletlerin düşmanlıklarının yansıdığı politikalarından biri de; uluslararası ilişkilerde sıkça kullanılan “Containment Policy” yani “çevreleme politikası”dır.
Yazılı tarihin neredeyse her devresinde karşılaşılan bu hareket özellikle 20. y.y`ın ikinci yarısından itibaren güçlü devletlerin ulusal güvenlikleri için stratejik önemde vazgeçilmez bir politikaya dönüştü. Örneğin ABD Truman Doktrini (1945-1953) ile başlattığı SSCB`yi sınırlama-durdurma ve geriletme politikasıyla ismi daha konuşulmamış olan “çevreleme” hareketini başlatmış oluyordu. Tabi soğuk savaş dönemi boyunca ABD ve Avrupa`nın (Atlantik Paktının) tek hedefi SSCB`yi sınırlamak, durdurmak idi. Kore savaşı ve Vietnam savaşındaki temel hedef de “komunizmin yayılmasını engellemek idi” ancak H. Kissenger ile Brzezinski`nin dünya siyasetinde etkin olmaya başlamalarıyla çevreleme politikası da nitelik değiştirerek çok boyutlu ve çok işlevli olmaya başladı. Kissenger kendi geliştirdiği “Mekik Diplomasisi” ile 1970`li yıllar boyunca SSCB`yi kendi doğal sınırlarında tutmaya çalıştı. Brzezinski ise; Türkiye`de de yakından tanınan CIA`nın eski (!?) O. Doğu şefi Graham Fuller ile birlikte “yeşil kuşak projesi” geliştirerek Sovyetleri (Rusyayı) çevreleme projesini başlattı. Bu projede en etkin iki kurum; Suudi ve Pakistan istihbaratları oldu. “Ilımlı İslam Projesi” de denilen bu çalışmada Türkiye`den Doğu Türkistan`a uzanan hatta Sovyetler ile sınırı olan İslami Ülkelerde hem İslami uyanışın önüne geçilerek Batı güdümlü bir İslami anlayış sunuldu hem de “Komünizm tehlikesi” denilerek tüm Müslümanlar batıya angaje kılınmaya çalışıldı hem de Sovyetler çevrelenmiş oldu.
ABD`nin Rusya`yı çevreleme harekatı soğuk savaş sonrasında da tüm hızıyla devam etti, ediyor. Trans Atlantik (Batı) bloğunun silahlı gücü olan NATO eliyle Doğu Avrupa ve Kafkasya ABD`nin “Askeri üs çiftliğine” dönüştürülerek Rusya çevreleniyor. Şüphesiz ABD`nin çevreleme politikası sadece Rusya ile sınırlı değil Kuzey Kore ve Tayvan sorunlarını gerekçe gösteren ABD, güney ve doğu Çin denizine de yerleşerek Çin`i çevreleme çabasını sürdürüyor. Hakeza İran ve Venezuela gibi ülkeler de çevreleme politikasıyla yüz yüze bulunuyorlar.
Çevrelemeyi stratejik bir argüman olarak Rusya, İran, İsrail ve Suudi`nin de kullandığı görülüyor. Rusya, önemli stratejisyeni Alexandr Dugin`in tespitini dikkate alarak üç medeniyete karşı yayılmacı siyaset uygulaması gerektiğine inanıyor. Dugin “Rusya jeopolitiği” adlı kitabında şöyle der: “Jeopolitikte”; Kutsal yerlerin başlıca temel yasası geçerlidir. Rusya enginlikleri üç gücün başlıca stratejik hedefi olacaktır. Ya Çin kuzeye doğuya merkezi Avrupa batı Rus topraklarına (Ukrayna-Beyaz Rusya...) doğru ya da İslam bloku Orta Asya`ya doğru entegre hareketlerine girişeceklerdir... İmparatorluk toparlanmalı ve onlardan önce harekete geçmeyen bir Rusya bu perspektiften yola çıkıp NATO`yu çevreleme projesini başlatmıştır.
O. Doğu denkleminde de çevreleme politikasının çok dinamik bir en büyük düşmanı olan İran`ı; Azerbeycan-Hindistan ve Suudi yönetimini kontrol etmeye çalışırken İran da hem İsrail`e hem Suudi`ye karşı aynı politikayı güdüyor. İran, İsrail`i, lübnan-suriye ve filistinli gruplarla çevrelemiş. Suudi`yi, Irak şii yönetimi, Yemenli Husiler ve doğu Suudi`deki şii guruplarla kuşatmış oluyor.
Tüm bunlarla birlikte İslam coğrafyasının her yönden oldukça tehlikeli bir kuşatma altında bulunduğu, çevrelendiği bir hakikattir. Hristiyan ve Yahudi çevrelemenin hedefi de Endülüs`ten mülhem “Reconguista” yani İslamsızlaştırmadır.