“Son yüzyılda Filistin mücadelesi, en kapsamlı şekilde devirlere nasıl ayrılabilir?” sorusuna verilecek cevap, 1987 öncesi ve sonrası şeklindedir.
Filistin’de 1987’den bu yana, ondan önceki devirde görülmemiş bir mücadele veriliyor. 1987 öncesi mücadele sistem içi idi, 1987 sonrası sisteme karşı.
1987 öncesinde siyonistler, bütün Arap devletlerini bertaraf ediyordu, bugün Gazze ve kamplardaki birkaç bölük mücahidin hakkından gelemiyor.
Şimdi can alıcı soruyu soralım: 1987’de Filistin’de ne değişti?
Sorunun cevabı, kimse tarafından dillendirilmese de basit: Filistin, 1987 I. İntifada ile sistemin dışına çıktığını ilan etti?
Sistem, sorunu kendisi üretiyor ve sorunun kurtuluş mücadelesini de kendisi belirliyor. Böylece sorundan kurtuluş, tamamen sisteme teslim olmaktan geçiyor görünüyor.
Sistem kedince; aksi yöndeki bütün tedbirleri almış, böylece insanlığı tamamen ele geçirip herkesi kullaştırmış, ehilleştirmiştir. Buna karşı direneni yıkarak, yakarak cezalandırma gücüne de sahiptir.
Bununla birlikte sistem, güçlülere ayarlıdır. Dolayısıyla zayıflar, kurtuluş mücadelesinde güçlülerin pazarlık aracı olmaktan öteye geçmiyor. Bu yüzden bu çağda güçlüler hep güçlü ve zayıflar hep mücadele sürecinde kaldılar.
Şeyh Ahmed Yasin, sistemin bu düzeneğini irfanıyla çözdü ve sistemin dışına, ilk anda büyük sloganlarla değil, Gazzâlî misali bir tevazu ile çıktı. Dıştan bakılırsa yolu uzundu ve nihayetinde kesilebilirdi. Oysa o, ne yaptığının farkındaydı:
Filistin davasını daha önce devletler ve örgütler yürütüyordu. Şeyh Ahmed Yasin, Gazzâlî misali “Ey Oğul!” deyip çocuklardan başlayarak bir halkı eğitip mücadeleye kattı.
Sistem, din çağı geçti, diyordu. Şeyh Ahmed Yasin, bunun zorunlu gerçeklik değil, zalimlerin mutlak iktidarı için bir aldatmaca olduğuna iman etti ve halkını buna inandırdı. Bu yöndeki iddialar, sistemin iddia ettiği gibi, uyulması zorunlu bilim değil, sistemin propagandası idi. Şeyh, bunu anladı ve anlatabildi.
Sistem, birey olun ve şahsi çıkarınızı düşünün, herkes böyle yapıyor, dedi. Şeyh, cemaat olun ve dayanışın, herkesin kurtuluşu buradan geçiyor, dedi ve halkı ona inandı. Neticede, Filistin’de din-cemaat-halk üçlüsü buluştu ve kurtuluş mekanizması oluştu.
1987 öncesinde Filistin’de devletler ve örgütler savaşıyordu. 1987’den beri Filistin’de halk savaşıyor. O günler, örgütler halktan kopuktu. Bugün Filistin halkının önemli bir kısmı cemaat hâlinde mücadele ediyor, cemaatin bereketini yaşıyor.
Filistin, bu uğurda toplu hâlde şehid de olabilir, bu yolda israil’i tarihe de karıştırabilir. Ama Filistin, mazlumlar açısından tarihi bir propagandayı yerle bir etti:
Sistem, dininizden uzaklaşırsanız dünya sizinle dayanışır, diyordu. Filistin, geçmiş dönemde dininden uzaklaşıp sosyalistleştiği hâlde sistem; onu desteklemedi, aksine güç dengesi içinde, her adımda onu kurtuluştan biraz daha uzaklaştırdı.
Filistin, sistemin hilesini kavradı, dinine sarıldı. Bugün dünyanın zalimleri dün olduğu gibi ona yine düşman. Ama bütün İslamofobi projelerine rağmen, dünyanın mazlumları ve mazlum dostları, Filistin’in yanında. İşte sistemi çözmek, sistemi dağıtmak budur.
Galiba önümüzdeki on yıllarda sosyal bilimler baştanbaşa yeniden yazılacak. Çünkü dünya sistemi, değişiyor.
Sistemi değiştiren ne Çin ne Rusya’dır. Zira ikisi de Filistin’in yanında değil. Sistemi değiştiren sistemin bütün argümanlarını bertaraf eden Filistin’in kendisidir.
Sistemi değiştiren, gücü fizikle ilişkilendiren materyalist sisteme karşı, fizikî gücü olmamasına rağmen bir güç oluşturabilen Şeyh Ahmed Yasin’dir.