15 Temmuz 2016’da yaşadıklarımız, yakın tarihte 15 Temmuz’u zihnimize menfur darbe girişimiyle kazıdı. O darbe girişimi her nasılsa Kudüs’ün 1099’da Haçlılar tarafından istila edilmesinin yıldönümüne denk getirildi.
15 Temmuz 1099’da Kudüs, Avrupa’dan çıkan Haçlılarca istila edildi. Yolda Bizans, onları İstanbul çevresinde konuklayıp teçhiz etmiş, Ermeniler, onlara kılavuzluk etmiş ve Urfa çevresinden itibaren bölgedeki Hıristiyan yapılar onları coşkuyla karşılamışlardı. Böylece o günün Kudüs istilacıları tam anlamıyla Haçlı birliği olmuşlardı.
İstilacılar yolları boyunca başta Maaratunnumân olmak üzere nice katliam gerçekleştirdiler. Kudüs’ü ise tam anlamıyla kan gölüne çevirdiler. Rivayetlere göre yetmiş bin Müslüman şehid edildi. Kudüs, sokakları kan ırmağına döndü. Atlar, cesetler ve kan içinde yürümekte güçlük çekti. Ceset kokusundan vahşi Haçlılar dahi rahatsız oldular, hastalandılar, cesetlerin tamamı gömülemeyince bir bölümü yakıldı.
İslam dünyası o günün ihtilafları içinde neye uğradığını anlayacak durumda bile değildi. Haçlıların gelip geçici bir çapulcu grubu olduğu bile zannedilmişti. Oysa o istila, Akdeniz sahillerinin diğer noktaları bir yana, Kudüs şehrinde bile seksen sekiz yıl sürdü.
Kudüs, Haziran 1967’de bir daha istila edildi. Aradan elli altı yıl geçti ama biz, hâlâ istila ile ilgili muteber tahliller dahi yapamadık. Hâlâ Kudüs’ün istilasından söz ederken Haçlı istilası diyebiliyoruz.
Oysa bugün Kudüs’ü istila edenler Haçlı olmak bir yana Hıristiyan da değillerdir. Dünyadaki samimi Hıristiyanların çoğu da Kudüs’ün istilasını desteklemiyor. Aksine samimi Hıristiyanların çoğu hatta Hıristiyanlıktan ateizme geçen pek çok grup Kudüs’ün mevcut istilasının karşısında duruyor.
Kudüs’ü istila edenler Siyonist Yahudiler ve Siyonizmin hizmetinde olan farklı yapılardır.
Biz o yapıyı da hep Batı’da arıyoruz. Oysa israil’in varlık bulmasında İngiltere kadar Sovyet Rusya’nın da payı vardır. İsrail’in varlığını sürdürmesinde Sovyetlerin payı, ABD’nin payının hiç de gerisinde değildir.
İsrail’in 1948’de BM’den kabul görmesini sağlayan Stalin’in kendisidir. Filistinli gençleri komünizme sürükleyerek onları kurtuluş yolundan uzaklaştıran Sovyetler olduğu gibi, Yahudileri Sovyetlerden Filistin’e yönelterek israil’in nüfus bulmasını sağlayan da Sovyetler ve onun önderliğindeki Varşova Paktı’dır. Bugün Filistin’deki Siyonist istilacıların çoğu Varşova Paktı ülkelerinden gelmedir.
Bugün durum ne acaba? Suriye’de, Libya’da savaşan paralı Rus askerlerini hatırlarsınız, Wagner’den söz ediyoruz. Bu askerler, Wagner güvenlik şirketinin çalışanları idiler. Ya Wagner kimin? Başında Prigojin diye biri var. Prigojin geçen Haziran ayı sonunda Rusya’da bir darbe girişiminde bulundu ve az kalsın Putin’i deviriyordu. Dahası Rus ordusu kadar güçlü olduğu anlaşılan Wagner, Rusya’da darbe girişiminde bulundu, şehir istila etti. Ama Putin, Wagner mensuplarına karşı hiçbir hukuki işlem yapamadı.
İşte bu kadar muktedir olan Prigojin kim? Rusyalı bir Yahudi? Nasıl olur? Biz, Rusya’yı Yahudilerin önderliğindeki Batı’ya karşı direniş içinde görürken ikinci bir genelkurmay başkanı konumundaki askeri yetkilisi Yahudi miydi? Evet.
Wagner, en son kime karşı savaşıyordu. Ukrayna’ya karşı. Ya Ukrayna’nın başındaki şarlatan kim o da bir Yahudi?
Buradan bakarak bugün Filistin Müslümanlarının nasıl bir küresel istilacı ile karşı karşıya oldukları kolaylıkla anlaşılıyor. Onlar, bir avuç Siyonistle savaşmıyorlar, dünyayı ellerinde bulunduran güçle baş ediyorlar, o gücü dizginliyorlar, usandırıyorlar ve çileden çıkarıyorlar.
Filistin’in mücadelesi, bütün insanlık adına bir kahramanlık destanıdır. Filistinliler mücadeleleri ile zalimin ne kadar güçlü olursa olsun nihayetinde kul olmak hasebiyle aciz olduğunu ispatlıyorlar ve sadece Müslümanlarca değil, bütün insanlıkça desteklenmeyi hak ediyorlar.
Dolayısıyla bugün Filistin mücadelesini desteklemek, Beytülmakdis’e karşı bir Müslüman vazifesi olduğu gibi, Filistin mücadelesini desteklemek bütün insanlığın boynunun borcudur.
Duruşlarını bu yönde ortaya koymayanların vicdanları körelmiş veya satılmıştır. Filistin’de yaşanan zulmü destekleyerek ulusal haklarına kavuşma ya da ulus devletlerini avantajlı kılma hevesinde olanlar, tam anlamıyla bir yanılgı ve sapkınlık içindedirler.