Abdulhakim Sonkaya

Hamiyet mi himaye mi?

05.05.2015 16:23:00 / Abdulhakim Sonkaya

 

İnsan, yaratılışı itibariyle bünyesinde sıcaklık vasfını taşımaktadır; ama insan aynı zamanda buna zıt olarak serinlik vasfına da sahiptir. İtidal ve kemal bunların bir arada tutulmasıdır. insan-ı kamil bu dengeyi sağlayabilen kimsedir. İnsanın içindeki sıcaklık, sınırı aşıp sahibini kontrolsüz hal ve hareketlere sevk ettiğinde buna “hamiyet” denir. Hamiyet, kelime olarak hararet manasındadır. Hakikat ve hikmet manası ise taassuptan, aşırılıktan, bilgisizlikten ortaya çıkan ısının zihne ve kalbe vurması sonucunda insanın kontrolsüz, çelişkili davranış ve söylemlerde bulunması halidir. Bu, elektrik kablosunun aşırı ısınması sonucunda devre dışı kalmasına benzer.

 

Mekke müşrikleri umreye gelen Peygamber ve Ashabını cahiliye hamiyeti ile karşıladı. Hiçbir makbul sebep yokken içlerindeki hararetin etkisiyle Peygamberin umre yapmasını engellediler. Bunun üzerine Allah (c.c) Peygamber ve Ashabının takva kelimesini tutmalarını buyurdu: “O inkâr edenler kalplerinde cahiliye hararetini kaynatırken (hamiyet) Allah (c.c), Peygamberin ve müminlerin üzerine sükûneti indirdi. Onların takva kelimesiyle hareket etmelerini sağladı. Çünkü onlar buna daha layık idiler. Allah her şeyi bilendir”
(Fetih: 26) ayetinde ifade buyrulduğu üzere Peygamber ve Ashabı, karşılarındaki inkârcıların hamiyetine aynı şekilde mukabele etmediler. Aksine onların içlerinin serinlemesi için takva kelimesine yani önleyici ve himaye edici tedbirlere başvurdular.

Hudeybiye Antlaşmasında zahirde müşrikleri memnun eden bazı maddelerin olmasının bir hikmeti de budur. Peygamber ve Ashabı serinlik, selamet kaynağıdır. Onlar karşılarındaki kimselerin hayrını düşünür. Öyle ki hararetle kendilerine karşı koyanları düşünerek içlerindeki hararetin düşmesi için onlara yardımcı olur. Ashabın çoğu, bu ince ve derin davranışın hikmetine karşı şaşırmıştır. Buna rağmen Peygamber “Âlemlere rahmet” olarak gönderilmiş olmanın gereğini sonuna kadar fark ettirmeden müşriklere karşı dahi kullanmıştır. İnsanın içindeki hararetle harekete geçmesi durumuna “ hamiyet “ denir. Koruyucu tedbirlerle bu ısının yakıcı etkilerini, buna bağlı olarak zararlarını def etmek takvadır, himayettir. Hamiyet ve himayet aynı kökten gelen kelimelerdir; ama şu var ki hamiyet, ısınan zihnin ve sinirlerin sevk ve idaresiyle meydana gelir.

Bunun sonucu olarak hamiyet sahibi kimse aşırılık ve taşkınlık yaparak işin önünü ve sonunu düşünemez hale gelir. Buna karşılık himaye, takvanın koruma özelliğinin sonucu olarak zararı önleme ve defetme gayretidir. Zaten takvanın kelime anlamı da korumak ve korunmaktır. Hastayı kendisine zarar veren şeyleri yemekten alı koymaya “himaye” denildiği gibi hakkı savunmaya da himaye denilir. Bu nedenle insan sağlığını korumaya çalıştığı için doktora “hami” hukuku savunduğu için avukata “muhami” ismi verilmiştir. Taassuba kaçan her düşüncenin ortaya çıkardığı bir hararet vardır.

Bu durumda olan kimselere bir doktor (Hami) ve avukat (Muhami) meziyetiyle takva kelimesini ilke edinerek Müslümanın yardımcı olması gerekir. Böylece Müslüman, haksızlığa uğramış olma düşüncesiyle hamiyetin hararetine mahkûm olan kimselere haklarını savunarak, onları anlayarak yardımcı olmalıdır. Günümüzün en önemli sorunlarından birisi etnik milliyetçiliktir. Bu taassuba bağlı hamiyetin ortaya çıkardığı hararet herkesi ve her tarafı etkilemektedir. Özellikle doğuda bu hamiyetin tesiri altında kalanlara karşı sabırlı ve anlayışlı olmak gerekir. Hamiyet, temel duygular ve inançlar tesis edemez.

Dolayısıyla hamiyet, dini duyguları asla yok etmez, belki bir zamana kadar söz konusu duyguların askıya alınmasına sebep olabilir; fakat asla yok edemez. Bu nedenle milliyetçilik hamiyetine maruz kalanları İslam'dan çıkmış kimseler olarak görmemek gerekir. Müslümanların bu noktada yardımı hem fert hem toplum ve hem de ümmet için hayati bir öneme sahiptir. Müslümanlar; kültürün, dilin, toplumun hamiyete maruz kalan fertlerin ve onların haklarının hamisi ve müdafiidir. Bu noktada sorumluluklar ihmal edildiği takdirde bunun olumsuz sonuçlarından kaçınılmaz olarak herkes sorumlu olacaktır.
Takva kelimesiyle toplumu, değerleri ve hatta hamiyet sahiplerini sabırla, engin bir müsamaha ile hakkı muhafaza ve müdafaa eden Müslümanlara selam olsun.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar