Arapçada yer altında yapılan hat, tünel vs. şeylere “nafak” adı verilir. İlginçtir, bu da Allah yolunda malı verme anlamındaki “infak” ve münafıklık anlamındaki “nifak” ile aynı kökten gelmektedir.
Köstebeğe de münafık denilmiştir. Çünkü sürekli yer altında oyuklar, tüneller kazar. Bunun gibi, münafık da sürekli yer altında işler çevirir. Yaptığı işlerin sonunda da ışığın olmasını istemez. Buna mukabil Allah yolunda malını infak eden munfik, yaptığı gizli infakın sonunda nuru arzular. Amelinin kendisine, ucunda ışık olan bir tünel(nafak) olmasını temenni eder. Münafık ile munfik arasındaki fark hem şeklen hem de manen bu kadar benzer ama bir o kadar da büyüktür. Çünkü ikisi de yaptığı işlerde gizlice bir hedefe ulaşmayı ister. Şu farkla ki münafık, yaptığı işlerde karanlığı; munfik ise engelleri aşarak sonu düşünerek nuru arzular.
Münafıklar ucunda ışık görünen tüneli sevmez. Onlar yaptıkları tünellerin hep karanlığa açılmasını ister. Mallarını ucunda ışık görünen tüneller için değil, karanlık hatlar için harcar.
Münafıklar yaptıkları tünellerle insanları birbirlerine kavuşturmayı değil aralarında lâbirentler oluşturmayı hedefler.
İslam idare nizamında tünelin ucunun ışık görmesi, içinden geçip sonunda aydınlığa çıkılması esastır. Bu nedenle İslam, idarenin ve idarecilerin şeffaf olmasını esas alır. Yapılan her işin sonunda hayrın ve bereketin, birleştiriciliğin, kavuşturmanın, tamamlamanın olmasına hayati bir önem atfeder.
Allah (CC), Peygambere (SAV)`e “Onlara bir delil getirmek için yerin altında bir tünel yapabiliyorsan yap…”(Enam: 35) buyurur. Ayet, münafık ve cahillerin bu durumda da iman etmeyeceklerini haber veriyor. Çünkü onlar sonu ışık gören tüneli sevmez. Onların istedikleri tünel; kapalı, kopuk, karışık ve karanlık olmalıdır. Peygamberin (SAV) tüneli böyle olmayacağına göre onlar böyle bir tünele iman etmez; aksine en şiddetli şekilde muhalefet etmeye, nifak ekmeye devam ederler.
Tarık bin Ziyad, Cebel-i Tarık boğazından geçerek Endülüs`e kıyıya vardıktan sonra gemileri yakmıştı. İstanbul Boğazı`nda açılan tünel Endülüs`ü fethederek orada mümtaz bir İslam medeniyeti tesis eden Müslümanların bıraktıkları mirasın dönüş yolunun İstanbul`dan geçeceğini haber veriyor. Müslümanların Medine, Kudüs, Mısır, Tunus, Cezayir ve Fas`tan geçerek ulaştıkları Endülüs medeniyeti bir daha oradan geri dönmemiştir. Oradan Avrupa`ya geçmiştir. İşte o medeniyet, Endülüs ve Paris üzerinden Berlin ve Viyana`ya uğradıktan sonra ilim ve bilimi yüklenmiş olduğu halde İstanbul`a vararak dairesel döngüsünü tamamlamış olacaktır. Yine Medine, Şam, Diyarbakır, Adana ve Konya üzerinden geçtikten sonra İstanbul`a vararak aynı döngüyü gerçekleştirecektir. Artık yakılan gemilerin yerini denizin altında ucu ışık gören tüneller almıştır. Artık geri çekilme ve kaybetme korkusu yok. Çünkü Tarık bin Ziyad ve Musa bin Nusayr ile başlayan bu kutlu sefer, İstanbul`da bir çıkış yolu bulmuştur. Oradan gelen kervan İstanbul`a konaklayarak burayı yeni Endülüs yapmaya karar vermiştir.
Münafıklar, ucunda ışık görünen tünelleri sevmez. Bu nedenle böyle tünellerden nefret ederler. Çünkü onlar Müslüman halkın kendi idarecisi olmaması için ucu karanlığa açılan tüneller kazmışlardır. Halka karşı münfik ve müşfik olduklarını göstermeye çalışırlar ama aslında münafıklık yapmışlardır. Karanlık odalarda oluşturdukları yapılarla halkı idare etmeye çalışmışlardır. Mısırda yapılan darbe de böylesi odakların işidir. Çünkü nerde olursa olsun Müslüman halkın kendi idarecilerini kendisi seçmesi, böylece ucu ışık gören tünellere sahip olması asla kâfirlerin ve zalimlerin hesabına gelmez. Zalimler, zulümatı(karanlığı) sever. Zira ancak bu şekilde istedikleri işleri çevirebileceklerini gayet iyi bilirler.
Ne zaman Müslüman halk ile Müslüman idareciler bir iş başarırsa karanlık mahfiller ortalığı karartacak hamleler yapmaya kalkışır. Örneğin tam Mü`min gönüller arasında ucu açık tüneller işlerlik kazanmaya başladığı bir dönemde Diyarbakır`da polis olduklarını ifade eden birkaç zevat, Müslüman bir hanımefendiyi kaçırmaya çalışırlar. Maksat Müslüman halk ile Müslüman idareciler arasındaki bağı koparmaktır. Onlar arasında karanlık ve karışık tüneller kazmaktır. Resulullah`ın Medine`sinden başlayarak tarih boyunca aynı hamleleri yapmışlardır. Fakat görünen o ki bu dönem artık onların dönemi değildir. Ucu ışık gören tüneller onların karanlık dehlizlerini etkisiz ve işlevsiz bırakmıştır.
Müslümanlar, münafıklara inat münfik olmalıdır. Münafıkların karanlık tünellerine karşın kalpleri, toplumları, halkları, şehirleri ve coğrafyayı birleştiren, kaynaştıran tüneller yapmalıdır. Unutmamak gerekir ki her hayır faaliyeti, her fedakârlık bir infak; her infak da münafıkların karanlık tünellerini bozan ucu aydınlık bir tüneldir.
İnfak, iman ve ihlas ile zalimlerin ve münafıkların karanlık mahfillerini bozan ve engelleri aşarak gönüllere yol bulan Müslümanlara selam olsun!